9. bölüm: jane austen

Start from the beginning
                                    

"O zaman bu konu hakkında daha fazla konuşmayalım ki sana yanlışlıkla kitabın sonunu söylemeyeyim."

Bu sefer şaşırma sırası ondaydı. "Northanger Manastırı'nı okudun mu?"

"Evet." Size dürüst olayım, daha önce bir kitabı okuduğum için hiç bu kadar mutlu olmamıştım. "Üstelik filmini de izledim."

"Vay canına, benden kesinlikle birkaç adım öndesin," dedi küçük bir kahkaha atarak. "Filmi nasıl? Sence kitabı bitirdiğimde ben de izlemeli miyim?"

Ona herhangi bir şey söylemeden önce biraz düşünüp söyleyeceklerimi zihnimde toparladım. "Açıkçası olay örgüsü bakımından her türlü kitabı tercih ederim. Filmde değiştirmelerinden hoşlanmadığım bir sürü şey gördüm, ama şöyle de bir gerçek var ki, bence filmdeki Henry Tilney kitaptakinden çok daha iyi."

"Tamam, sakın daha fazlasını söyleme. İzleyip kendi gözlerimle görmek istiyorum. Sonrasında da neden böyle düşündüğüne dair tahmin yürüteceğim."

Gülümsedim. "Pekâlâ, sen nasıl istersen."

Bir süre sessizlik içinde yürüdük. Parkla aramızda çok az bir mesafe kalmıştı ki, Luke konuşarak sessizliği bozdu. "Canının neden sıkkın olduğunu söylememekte kararlı mısın?"

Derin bir nefes alıp verdim. Neden sadece peşini bırakmıyordu ki? "Daha önce de söylediğim gibi Luke, canım sıkkın değil."

Beni duymamış gibi yaptı. "Seth'le mi ilgili? Aranızda bir sorun mu çıktı?"

"Hayır, aramızda sorun falan çıkmadı. Üstelik canım da sıkkın değil."

Dediklerimi umursamadan konuşmaya devam etti. "O zaman belki de Hazel bir şey demiştir?"

Başımı sağa sola salladım. "Boşuna uğraşıyorsun Luke."

"Belki," dedi kendinden emin bir ses tonuyla, "çok küçük bir ihtimal, April'dan hoşlanmamışsındır?"

April'dan bahsederek hedefe bu kadar yaklaşmasını hiç beklemiyordum, bu yüzden şaşıp kalmak dışında hiçbir şey yapamadım. Eğer ondan hoşlanmadığımı düşündüyse, kıskanmış olduğumu da fark edebilirdi. Bunun olmasını hiç istemezdim, çünkü April'ı kıskanmaya hakkım yoktu. Ayrıca onu kıskandığımı düşünmesi cevap veremeyeceğim sorular doğururdu.

"Yüzündeki ifadeye bakılırsa yanılmıyorum."

"Sana söyledim," dedim üstüne basa basa, "canım sıkkın değil. Anlaman için kendimi daha kaç kez tekrarlamalıyım?"

Biz sonunda parka giriş yapıp yüksek ağaçların yanından geçerken güldü. "İyi bir yalancı değilsin Prudence."

Gerildiğim zamanlarda hep olduğu gibi sağ gözüm seğirdi. "İyi bir yalancı olmama gerek yok, çünkü yalan söylemiyorum."

"Yine de April'dan hoşlanmadın, değil mi?" diyerek üstüme gelmeye devam etti. "Nedenini benimle paylaşmak ister misin?"

Bakışlarımı ondan kaçırıp ellerimi kot pantolonumun cebine soktum. "Aynı soruyu neden ona sormuyorsun? Çünkü düşününce, bizi tanıştırmana rağmen yok sayıp seninle konuşmaya devam eden oydu."

Başını salladı. "Evet, bu gerçekten kaba bir davranıştı."

"Üstelik," dedim onayından cesaret alarak, "sen gelmeden önce kafama top atmıştı."

Kaşlarını çattı. "Ciddi olamazsın."

"Ciddiyim. Ayrıca, şikâyet etmek gibi olmasın, ama benden özür bile dilemedi."

Prudence, just like an étoileWhere stories live. Discover now