🔸37.BÖLÜM: GİZLENMİŞ GERÇEKLER

18.3K 1.8K 157
                                    

Baris ortalıklarda görünmediği için sonraki günün büyük bir kısmını Emma ile geçirdim ama o zaman bile aklımın bir parçası ondaydı. Dün geceki öpücük yüzünden miydi bilmem, ne yaparsam yapayım onu düşüncelerimden çıkaramıyordum. Odaklanmaya bu kadar ihtiyacım varken bu çok sinir bozucuydu. Neyse ki öğlene doğru saray hizmetçilerinden biri Baris'in güneş batarken beni kasaba meydanında bekleyeceğini söyledi. Emma'da yanımdaydı. Her zamanki sorması gereken soruyu sorarak neler olduğunu sordu. Ona haydutlardan birini yakalayacağımızı söylediğimde ise endişesini pek gizleyemedi. Bende onu rahatlatmak için bir sürü dil dökmek zorunda kaldım. Sonunda başka bir çaremiz olmadığını anladı ve beni vazgeçirmeye çalışmaktan vazgeçerek bu defa da dikkatli olmam konusunda nasihat vermeye başladı. Bende bir noktadan sonra onu dinlemeyi bıraktım.

Zaman umduğumdan daha çabuk geçti.

Güneşin son ışıkları ortalığı loş bir turuncuya boyamışken ve batmasına daha bir saat varken o şehirli insanların arasında dikkat çekmek istemediğim için sıradan, düz bir elbise giydim. Esnek bir kurdeleyle saçlarımı ensemden sıkıca bağlarken, Emma hâlâ endişeli görünüyordu. Alt dudağını ısırıyor, odada bir o yana bir bu yana yürüyor, sürekli parmaklarıyla oynuyordu. Ona sakin olmasını söyleyebilirdim ama bana kalırsa dünyadaki hiçbir şey onu o an sakinleştiremezdi. Konudan bağımsız bir şekilde "O hançeri iyi bir yere saklamışsındır umarım," diyerek bir yorumda bulundu.

"Ne o? Şüphen mi vardı?"

"Evet, onu alabilmen için bir sürü zahmete katlandım ne de olsa."

Bahsettiği o zahmetin ne olduğunu anımsayınca öfkeyle inlememek için kendimi zor tuttum ve yüzümü bariz bir iğrenmeyle buruşturdum. Bu konuda ne yorum yapmam gerektiğinden emin değildim. Yine de bir yerden başlamam gerekiyordu. "O herifi öpmek zorunda kaldığın için üzgünüm, Emma. Eminim... Tuhaf olmuştur."

"Fazlasıyla hem de," diye kabul etti ve komik bir aceleyle kendini açıklamaya başladı. "Ama o an aklıma sadece bu geldi. Seni görmesine engel olmak için ya onu öpecektim ya da yüzünün ortasına bir tane yumruk atacaktım."

"Keşke yumruk atsaydın." diyerek bu konuda ne düşündüğümü belirtince Emma yanıt olarak alaycı bir şekilde gözlerini devirdi. Gerçi Emma'yı birine yumruk atarken düşünmekte zorlanıyordum. Öyle naif ve kibar düşünen biriydi ki! Şimdiye kadar çıktığı çocukların hepsi de kendisi gibiydi. Bu yüzden o öpücüğün bir anlamı olmadığını biliyordum. Yine de tüm bu 'zahmet' canımı sıkıyordu. Ona en kısa sürede neler olduğunu 'tamamen' anlatmalıydım. Bu geceden sonra, diyerek hatırlattım kendime.

Emma bir şey daha söylemek istiyor gibiydi. "Hadi. Çıkar ağzındaki baklayı." diyerek onu teşvik ettim, yoksa bir şey söyleyeceği yoktu.

Derin bir nefes alarak cesaretini topladı ve bir anda, "Bende sizinle gelebilir miyim?" diye sordu.

Öyle hızlı bir şekilde ona döndüm ki, başım döndü.

"Ne! Hayatta olmaz!"

"Neden?"

"Çünkü bu çok tehlikeli bir şey."

"Sen gidiyorsun ama! Bu ne çifte standart böyle!"

Şey...

Mantıklı konuştuğunda kız kardeşimden nefret ediyorum.

Beceriksizce, "Aynı şey değil ki." diyerek savundum kendimi. "Her şeyden önce bu olanlar kısmen benim hatamdı, düzeltmek de bana düşer. Senin bu durumla bir ilgin bile yok. Sadece kız kardeşim olduğun için çok talihsizsin o kadar."

"Bu hayatımda duyduğum en salakça şey!"

Katılıyordum ama bunu ona asla söyleyemezdim. Belki başka bir seçenek sunsam? Emma'nın bir tarihçi olduğunu hatırlayınca "Neden şehri gezmiyorsun? Eminim buradaki yaşam ilgini çekerdi." diyerek bir öneride bulundum. O izbe kesimlerde değil ama daha iç kesimlerdeki kalabalık sokaklarda gezebilirdi, haydutlar o kesime inmeye cesaret edemezlerdi.

Mumya Kalbi: Atmayan Kalpler Serisi (2) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin