"Sus beceriksizsin işte!" Konuşmama izin vermeden bana bağırmaya devam ederken susma hakkımı kullanmıştım. Zaten sonrasında öğrenecekti doğrusunu. "Şu dosyaları bile halledemeyen bir aptalsın sadece. Tek yaptığın sekreterinle sohbet etmek."

Dosyanın birini alıp göğüsüme vurduğunda kaşlarım çatılmıştı. Cidden sabrımı sınıyordu.

"Seni nasıl işe aldık biz hala anlamıyorum." Küçümseyici bakışlarıyla beni süzerken bağırmaya ve beni deli gibi sinirlendirmeye devam ediyordu. "Hiçbir işe yaramazsın."

Tabii bu herkesin içinde yaptığı aşağılamanın ardından sonunda biri ona durumu izah edebilmişti. Ve inanın bana yüz ifadesi o kadar garip bir hal almıştı ki, salak gibi hissettiğine emindim. Beni boş yere azarlamıştı. Yine de düzelmek namına hiçbir şey yapmamıştı.

***

İşten çıkmakla az bile yapmıştım. Onun orada ağzını burnunu kırmadığıma dua etmeliydi. Çünkü eskiden yaptığı şeyler aklıma doluşmuştu. Beni haksız yere azarlamış, herkesin içinde küçük düşürmüştü.

Bu adam beni nasıl seviyordu anlam veremiyordum? Haz etmiyormuş gibi davranıyordu. Yorulmam için çaba harcıyor, istifa etmem için elinden geleni ardına koymuyor gibiydi.

Bir de son söylediklerimden sonra yüz şeklinin aldığı o ifade beni şaşırtmıştı. Amacı bu değil miydi işte, ulaşmıştı. Şaşkınlıkla ve biraz da pişmanlıkla yüzüme bakması garipti. Gerçi sonrasında hemen toparlamış ve bana gelip projeleri halletmeden hiçbir yere gidemeyeceğimi sòylemişti.

Eh, ben de evde yapacağımı söyleyerek, Japonya projesinden sonra tamamen şirketle bağımı keseceğimi net bir şekilde bildirmiştim. Daha fazla kendime eziyet etmek istemiyordum. Bu yüzden daha fazla şirkette durmayarak eşlarımı toplamış -ki bunlar daha çok projelerdi- şirketten çıkmıştım. Jungkook ise tüm bu süre zarfında bana yalvarmış, Jimin denen salak heriften özür dilemem gerektiğini söylemişti. Dinlediğim söylenmezdi. Ve Jungkook'un da bu işin peşini bırakacağı söylenmezdi.

Derin bir şekilde nefes aldım. Cidden daralmış hissediyordum. Biraz sakinleşmem gerektiğinin bilincindeydim. Ama bilinçsizce aklıma doluşuyordu Park Jimin'in bana yaptıkları. Sürekli halde iş vermesi, fazladan çalıştırması gözümün önüne geliyordu. Hadi evliliğim son bir yıldır kötü gidiyordu. Ama benim bir kızım vardı ve bana ihtiyacı olduğu bu dönemlerde onu yalnız bırakmak zorunda kalmıştım. O daha çocuktu hem. Anne ve babasıyla vakit geçirmek istiyordu. Fakat her akşam eve geç gelen babasını göremediği için ağlıyordu.

Bıkkın bir nefes dudaklarımın arasından kaçtığında arabadan inmiş ve kızımın kreşine doğru adımlamıştım. Onu biraz erken alacak, onunla vakit geçirecektim. Bu onu çok mutlu edecekti eminim. Çünkü Japonya projesini de bana yükleyen Park Jimin yüzünden evde de proje üzerine çalışıyordum. Ve Seul Mi, Soo Jung'la güzel bir dille konuşarak beni rahatsız etmemesi gerektiğini, benim biraz işimin olduğunu söylemişti. Bunu ben şans eseri odanın önünden geçerken duymuştum. Ne yalan söyleyeyim Seul Mi'nin konuşması işime yaramıştı. Soo Jung annesini dinlemiş, benim yanımda sessiz sessiz oturmuştu.

"Bay Kim?" Öğretmenlerden biri beni gördüğünde şaşkın bir şekilde konuşmuştu. Tabii onlar da haklıydı şaşırmakta, bu saatte burada olmam garipti. "Kusura bakmayın, burada görünce şaşırdım."

"Hiç önemli değil." Diye mırıldandım. Ses tonum çok bitkin çıkmıştı. Umursamadım. "Soo Jung'u biraz erken almak istedim."

aporia あ vminWhere stories live. Discover now