33. BÖLÜM

29K 1.2K 136
                                    

Zeynep, Kerem’e açıldıktan sonra gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Ertesi gün, Kerem’in de ikna etmesiyle Melike’yle görüşmeye razı olmuştu. Melike’nin tavsiyesiyle ilk görüşmelerde Kerem de yer almıştı. Melike, Zeynep’in Kerem’in yanında çok daha sakin ve çok daha rahat olduğunu gözlemlemiş ve arkadaşının tüm yaşadıklarından sonra böyle bir bağ kurabilmesinin gerçek bir mucize olduğunu fark etmişti. Kerem, Zeynep’in mucizesiydi. Görüşmelerin birinde dayanamayıp bu Zeynep’e de söyleyince Zeynep, uzaklara gitmiş zihnini o ana taşımış ve gülümseyerek “Tanrı’nın beni unutmadığının işareti, Kerem!” demişti.

Zeynep, artık içindeki bütün korku ve tereddütlerin silinip gittiğinin farkındaydı. Kerem, ona yeni ve yaşanılası bir dünyanın kapısını açmıştı. Zeynep’in bu dünyada yer almaktan en küçük bir kuşkusu bile kalmamıştı.

Düğün ertesi gün yapılacaktı. Krizin yaşandığı geceden beri Kerem’le uyumasına rağmen Zeynep, onun kendisine yaklaşmak için adım atmadığının farkındaydı. O gece yaşananlar sadece Zeynep’i değil, Kerem’i de derinden etkilemişti. Zeynep, onun çekindiğini ve yine benzeri bir krizin yaşanmasından korktuğunu biliyordu, açıkçası kendisi de aynı kaygıyı yaşadığı için o da Kerem’den uzak duruyordu.

Geceleri yatağa birlikte giriyorlar. Kerem, onu kollarının arasına alıp saçına bir öpücük konduruyor ve Zeynep uyumadan gözünü bile kırpmıyordu. Yaralı küçük bir çocuğa bakar gibi onunla ilgileniyor ve aralarındaki soruna hiç değinmeden her şey normalmiş gibi sevgi ve şefkatini sunuyordu. Zeynep, ilk adımı atması gerekenin kendisi olduğunun farkındaydı. Yüreğinin bir yanı her şeyin geçtiğini ve Kerem’le olduğunda aynı şeylerin bir daha yaşanmayacağını söylese de bir türlü cesaretini toplayamıyordu, işte!

                                       XXX

Yataktan kalkıp duşunu yaptı ve kahvaltı için aşağı indi. Kerem yine kendisinden önce kalkmıştı. Büyük ihtimalle sporunu ve duşunu yapmış onu kahvaltıya bekliyordu. Gerçekten de Kerem, kahvaltı masasına oturmamış, koltukta elinde tableti, gazeteleri incelemekteydi. Zeynep, yanına gidip tek koluyla da olsa boynuna sarıldı. Şakağına bir öpücük kondurup “Günaydın!” dedi. Onun günaydınına Zeynep’i kucağına çekip kocaman bir öpücükle karşılık verdi Kerem.

Masaya oturduklarında Muhif, elinde kızarmış ekmeklerle içeri girdi. Kerem’e bakarak “Efsun yolda! Akşama gelmiş olur.” dedi. Kerem sessizce başıyla “ Tamam!” işareti yaptıktan sonra “Oktay?” diye sordu.

“O, Belçika’dan gelecekmiş, orada birkaç iş varmış. Sabaha burada olur.” dedi ve sepeti bırakıp çıktı.

Zeynep, son günlerde Muhif ve Kerem’in yoğun olarak çalıştıklarının farkındaydı. Bunun ne kadarı işle ilgili, ne kadarı davayla ilgili çözemiyordu. Sorduğunda Kerem “Gelişme olduğunda haberin olur, mi mujer!” deyip geçiştiriyordu. Şimdi sözü edilen isimlerin de işle ilgili mi yoksa düğün için gelen misafirler mi olduğunu anlayamadı Zeynep. Kerem’in açıklama yapmayacağı da belliydi. Soru sormanın yararı yoktu. O yüzden hiç üstelemedi ve

“Benim sabah Melike’yle randevum var, merkeze de bir uğramak istiyorum. Sonra da bir arkadaşımla kahve içeceğim!” dedi.

“Tamam hayatım! Bana rapor vermene gerek yok, tutuklu değilsin burada Komiser Hanım! Mahir bırakır seni.” dedi.

“Kerem, kendim gitmek istiyorum!”

“O nasıl olacak? Araba kullanamıyorsun.”

“Ya binerim taksiye, ne olacak?”

“Garajda bir sürü araba yatarken manalı mı bu Zeynep?”

“Rahat edemiyorum.”

“İlk kez sokağa yalnız çıkacaksın, aklım sende kalır.”

ARAFTA İKİ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin