Sağlıklı bir hayata sahip her bireyin yüzüne sert bir top darbesi yediğinde hemen hemen hissedeceği acının boyutu aynı sayılırdı.
İşler okların beni göstereceği bir doğrultuda ilerlediğinde ise tahmin edersiniz ki birazcık daha değişmesi beklenen bir olgu söz konusuydu. Yüzümün yerli yerinde olduğunu her hücremle kavrayabilmem için tahmin ettiğimden de uzun ve bir o kadar da iç gıcıklayıcı bir sürenin geçmesi gerekmişti. Bu söz konusu süre daha önce yaşadığım hiçbir şeye benzemeyen türdendi. Etrafımı sarmış bakışlara, benim yüzümden durmuş oyuna ve Yoongi'nin anlamsız çığlıklarına verebilecek herhangi bir tepkim yoktu. Balmumundan yapılmış bir heykel gibi duruyor, nefes alıp almadığımı bile tam anlamıyla bilmiyordum. Çünkü Kim Taehyung hızlı adımlarla bana doğru ilerlemiş ve sanki bu yaptığı çok lazımmış da böyle bir ayrıcalığı hayatımda hiç tatmasam bir parçam hep eksik kalacakmış gibi eğildi ve önümde diz çöktü. Bacaklarının aldığı açıyı net olarak anlayabilmem için kırpıştırıp durduğum gözlerim arasından tam da önümde yapmakta olduğu şeyi çokça sefer analiz etmem gerekmişti. Gerçekten de tek dizi üzerinde çökmüş, endişe yüklü bakışlarla yüzüme bakıyordu. Tam da o sırada yüzümde hissettiğim ıslaklıkla, gözlerimden süzülen damlaları fark ettim. Benimle beraber o da fark etmiş olacak ki, bal rengi gözleri kocaman açıldı ve göz bebekleri, herhalde, gelebilecekleri en büyük boyuta ulaştı.
Cidden buna inanamıyordum!
Gözlerinin cidden de bal rengi olduğuna inanamıyordum.
Kim Taehyung başından beri mühürlüymüşçesine kapalı olan dudaklarını araladığında bir şeyler söylemek istiyormuş gibi görünüyordu. Yüksek derecede doğruluk payına sahip olduğuna inandığım düşüncelerime göre, sadece o bir şeyleri söylemesi gerektiğine inanıyor olmalıydı. Kimin yüzünün orta yerine topu çaksam bende ona dünyadaki tüm özürleri borçlu olduğumu düşünürdüm. Hele de hikayenin öznesi benim gibi işlevsiz ve acınası bir komutalar zincirinden başkası değilse.
Böylece dudaklarını tereddütler içerisinde çok kez aralayıp kapadıktan sonra derin bir nefes aldı ve tam da o anda, "Dostum, sen iyi misin?"
Yoongi'nin kızdan farksız ses tonlamasıyla kulağıma tam bir ninni gibi gelen sesini duydum.
Kim Taehyung kısa bir an gözlerini arkadaşıma çevirdi ve dudaklarının kapanışı bu sefer bir daha hiç açılmamak üzere gerçekleşti.
Ben ise ne yapmam gerektiğini hiç bilmediğim bir çaresizlikle sarsılıyor, elimden geldiğinde belli etmemeye çalışıyordum. Ağzımdan çıktığı anda tam bir hayal kırıklığı yaşatacak ses tonumu hesap etmeden şu sözleri sarf ettim.
"Evet elbette iyiyim. Ne sandın ki beni?"
O an orada hissetmek zorunda olduğum fiziksel acı saliseler içerisinde geçmiş gibi davranmış, beynimin bunu algılamasına engel olmaya çalışmıştım. Yöntemim buydu. Kaslarım beni bir kapının arasına sıkışmışçasına sızladığında hep böyle yapardım. Acıyı biraz daha hafifletirdi çünkü.
Daha sonrasında kafamın en içinde hissettiğim bir çınlama kulaklarıma doldu ve hakemin düdüğüyle oyunu yeniden başlatmak üzere olduğunu gördüm. Kim Taehyung onun için yapılan bu uyarıya kulak asmamış gibi gözüküyordu. Çünkü başından beri bulunduğu duruşunu hiç bozmamış, yerinden bir santim bile kıpırdamamıştı. Etraftan öylesine soyutlanmış gibiydi ki, sanki ona ait olmayan bir yansıma haline gelmişti. Bu yansımayı bana gösteriyor, tüm bu endişesi ve hakeme karşı vurdumduymazlığı karşısında gözleri sadece benimkilere bakıyor ve yemin ederim ki dakikalardır bundan başka hiçbir şey yapmıyordu. Sanki bu yaptığı her neyse, hayatının geri kalanında bir daha hiç göremeyeceği ve kısıtlı süreye sahip olduğu için onu kaybetmemek adına büyük bir özenle yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
for lovers who hesitate, taekook
Fanfictionjeon jeongguk'un her şey hakkında bir fikri olurdu ama kim taehyung'un etrafa, sırf onu görebilmek için baktığını fark etmesi zaman alırdı. -- for lovers who hesitate-JANNABI [disorder!¡] • not; eğer okuyacaksanız karakterlere aşağılayıcı ve küfür i...