İlk soruşturma

449 26 0
                                    

Ertesi pazar olayıyla ilgili küçük bir soruşturma yapılacağı, K.'ya telefonla bildirilmişti. Bu soruşturmaların düzenli bir biçimde, her hafta olmasa bile, yine de oldukça sık birbirini izleyeceği konusunda da dikkati çekilmişti. Bir yandan davanın çabuk sonuçlandırılması herkesin yararınaydı, öte yandan araştırmaların her yönden eksiksiz yapılması gerekirdi, ama bunun zorunlu kıldığı çabalar yüzünden iş fazla uzun da sürmemeliydi. Bu nedenle birbirini kısa aralıklarla izleyen, kısa soruşturmalar yeğlenmişti. Soruşturma günü olarak pazarın saptanması, K.'nın işini aksatmamak içindi. Buna razı olacağı varsayılmıştı, fakat K. başka bir gün istediği takdirde, bunun da göz önünde tutulmasına olabildiğince çalışılacaktı. Soruşturmalar örneğin geceleri de yapılabilirdi, ama K. bunun için herhalde biraz yaşlıydı. Kısacası, K. karşı çıkmadığı sürece pazar günü kalacaktı. Kesinlikle gelmesi gerektiği açıktı, bunun için K.'ya önceden uyarıda bulunmaya gerek görülmüyordu. K.'ya geleceği binanın numarası bildirildi. Bina uzak bir yörekentte, K.'nın daha önce hiç ayak basmadığı sapa bir caddedeydi.

K. bu haberi aldıktan sonra telefonu yanıt vermeksizin kapatmıştı; pazar günü gitmeye hemen karar vermişti, hiç kuşkusuz zorunluydu bu, dava yürümeye başlamıştı, K. olayları karşılamalıydı ve bu ilk soruşturma, son soruşturma olmalıydı. K. düşünceli düşünceli daha telefonun başında dururken, arkasında müdür yardımcısının sesini duydu, o da telefon etmek istiyordu, ama K. adamın yolunu kapatmıştı. "Kötü bir haber mi?" diye sordu müdür yardımcısı öylesine, amacı bir şey öğrenmek değil, K.'yı telefonun başından uzaklaştırmaktı. "Hayır, hayır," dedi K., kenara çekildi, ama oradan ayrılmadı. Müdür yardımcısı telefonu kaldırdı ve numarasının bağlanmasını beklerken, ağızlığın üzerinden konuştu: "Bir şey soracağım, Bay K., acaba pazar sabahı kotramdaki partiye katılma zevkini verir miydiniz bana? Epey kalabalık olacak ve gelenler arasında hiç kuşkusuz tanıdıklarınız da vardır. Örneğin Savcı Hasterer gibi. Gelmek ister miydiniz? Gelin lütfen!" K., müdür yardımcısının söylediklerine dikkat etmeye çalıştı. Bu söylenenler kendisi için önemsiz değildi, çünkü hiçbir zaman iyi geçinemedikleri müdür yardımcısının bu daveti bir barışma girişimi anlamını taşıyor, K.'nın bankadaki durumunun ne denli güçlendiğini, dostluğunun ya da en azından tarafsızlığının bankanın ikinci adamı için ne ölçüde değerli olduğunu gösteriyordu. Bu davet, telefon kulağındayken yapılmış olmasına karşın, müdür yardımcısı açısından biraz yelkenleri suya indirmek oluyordu. Gelgelelim K., kaçınılmaz olarak bu yelkenleri bir kez daha indirtip şöyle dedi: "Çok teşekkür ederim! Ama pazar günü ne yazık ki vaktim yok, çünkü başka bir sözüm var." Müdür yardımcısı, "Yazık," dedi ve o sırada bağlanan konuşmayı yapmak için telefona döndü. Kısa bir konuşmaydı, fakat K. kafasının karışıklığı yüzünden konuşma boyunca telefonun yanında kaldı. Ancak müdür yardımcısı telefonu kapattıktan sonradır ki, ürktü ve gereksiz yere orada bulunuşunu biraz olsun bağışlatabilmek için, "Demin bana telefon edildi," dedi, "gitmek istediğim bir yer var, ama saat kaçta gideceğimi söylemeyi unuttular." "O zaman siz de bir kez daha sorun," karşılığını verdi müdür yardımcısı. "O kadar önemli değil," dedi K., bu yanıtıyla biraz önceki zaten yeterli olmayan özür dileyişi, geçerliliğini daha da yitirmişti. Müdür yardımcısı oradan ayrılırken başka şeylerden de söz etti. K. da bunlara yanıt vermek için kendini zorladı, ama asıl düşündüğü şey, pazar günü öğlenden önce dokuzda gitmenin en iyisi olacağıydı, çünkü iş günlerinde bütün mahkemeler o saatte çalışmaya başlarlardı. 

Pazar günü hava kapalıydı; K., gedikli müşterilere ayrılmış masalardan birinde yapılan bir kutlama için meyhanede kalmış olduğundan çok yorgundu, neredeyse zamanında uyanamayacaktı. Düşünmeye ve hafta boyunca kafasından geçirdiği çeşitli planları bir araya getirmeye vakit bulamadan, acele giyindi ve kahvaltı bile etmeksizin, kendisine bildirilmiş olan yörekente koştu. Pek çevresine bakınacak zamanının olmamasına karşın, tuhaf bir rastlantı sonucu o olaya karışmış olan üç banka memuruyla, Rabensteiner, Kullych ve Kaminer'le karşılaştı. İlk ikisi, tramvayla K.'nın önünden geçip gittiler; Kaminer ise bir kahvenin terasında oturmaktaydı ve tam K. önünden geçip giderken, merakla korkuluktan eğildi. Herhalde hepsi de arkasından bakmaktaydılar ve amirlerinin nasıl koştuğunu görünce şaşırmışlardı; K.'yı taşıta inmekten alıkoyan, bir tür inat olmuştu, davası konusunda yabancılardan görebileceği her türlü yardımdan tiksiniyordu, ayrıca kimseye başvurmak istemiyor ve başkalarına ancak çok gerekli olduğunda açılmayı amaçlıyordu; son olarak da, zamanında gitmekte aşırı titizlik göstererek kendini soruşturma kurulunun önünde küçük düşürmeye kesinlikle niyeti yoktu. Buna karşın şimdi, gideceği yerde en azından saat dokuzda olmak için koşuyordu; oysa belli bir saatte çağrılmış bile değildi.

DavaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin