second lie: move (or slowly die)

226 33 20
                                    




because i'm a fucking mess sometimes

O videoyu kaç kez tekrar tekrar çektiğimizi hatırlıyor musun?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




O videoyu kaç kez tekrar tekrar çektiğimizi hatırlıyor musun?

Ben hatırlıyorum, hepsi hâlâ drive hesabımda duruyor. Yirmi iki tane video, kimisinde evindeyiz, kimisinde arkada öylesine bir manzara var ama sonradan arka plandaki seslerin videoyu mahvettiğini düşünüp silmeye karar verdiğimiz videolar bunlar; yine de içim silmeye el vermedi hiç. Bilmiyorum Mark. İki ay boyunca yirmi videoyu tamamlayabildik, bir de tamamlayamadıklarımız var fakat onların sayısını gerçekten bilmiyorum, o videoyu çekerken fark ettim. Gitmen gerekiyordu.

Sekiz Mart iki bin on beş soğuk bir mart günüymüş. Yine de bütün kış yeri esir alan kar tabakası neredeyse yok olmuş, sadece birkaç çatıda az buz bir beyazlık görünüyor. En azından elimdeki videoda durum böyle. Saçlarının bir kısmı gözlerinin üstünde, dağınık bir şekilde alnına dökülüyor, kafanı ara ara eğdiğinden yer çekimini pek de umursamıyorsun fakat gözlüksüz çıkma kararından pişman olduğunu tahmin edebiliyorum. Üzerinde siyah bir hırka var, onun içerisinde koyu gri bir tişört giymişsin. Hiçbir farklılık yok belki de fakat çok güzel görünüyorsun Mark, bunu belirtmeden günü anlatmaya başlamak istemedim.

Sekiz Mart iki bin on beş, senin gideceğini öğreneli yaklaşık iki ay olmuş. Sorsaydın hayatlarımızın en güzel zamanlarını yaşıyorduk, sorsaydın tek derdimiz sınavlardı, sorsaydın sen orada olduğum için her günüm bir öncekinden daha güzeldi; fakat gerçekten orada mıydın? Hep orada olacak mıydın? İşte sana sorsaydım evet, derdin ama, işte, ben gerçeği biliyordum.

İnkar aşamasında olmama rağmen bazen gece uyumadan önce, okula yürürken, kahvaltı ederken veya öylesine camdan dışarı bakarken bu gerçekle yüzleşiyor, kendimi önümüzdeki belirsiz geleceğe hazırlıyordum. En azından hazırlamaya çalışıyordum. Bilmiyorum. Bu mektupları yazarken bile bir inkar halindeyim aslında Mark. Yazarak içimi döktüğümü bilirsin, sanki bu kağıtları da diğerleri daha sonra çöpe atacakmışım gibi geliyor.

Hay aksi, yine konudan saptım.

Dediğim gibi, bazen gerçekle yüzleşiyordum. Fakat bazen gitmek zorunda olmadığını düşünerek kendi kendimi teselli ediyor, bütün bunların geçici bir heves olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Özür dilerim, Mark, ama sen bana tek kelime etmezken, ailen bana tek kelime etmezken ve tek dayanağım iki ay önce gördüğüm birkaç A4 kağıdıyken bütün bunlar bana çok sürreal geliyordu. Elimde değildi, yanımda olmanı istiyordum. İstiyorum. Sırf bu yüzden videoları senin kadar ciddiye alamıyor, sen ufak tefek hatalarını kendi yüzüne vurdukça gözlerim istemsizce devriliyor ve muhtemelen seni sonsuz gıcık ediyordum.

Özür dilerim ama sen de anla beni. Elimde hiçbir sağlam kanıt yoktu ve ben gitme fikrinden tiksiniyordum. Seninle gelmek bir seçenek değildi zira, biliyorsun, Asyalı değilim.

all i needed was some words to say, mark leeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin