Selam!
Uzun uğraşlar sonucu, ilmek ilmek emek harcadığım bir bölüm. Lütfen oy ve yorum bırakmadan geçme olur mu? Çünkü yorumların, yazarken yoluma ışık tutan bir fener gibi. Çok teşekkür ederim 🫶
Şimdi seni karakterimizle başbasa bırakıyorum. Onlara çok iyi bak! Ve keyifle oku.
⛓️💥
İnsan bazen başına gelecekleri öncesinden hissederdi. Mesela elektriğin dizinin en heyecanlı yerinde kesileceğini, yeni ayakkabını giydiğin ilk gün yağmur yağacağını, depreme duşta çıplakken yakalandığımızı bir şekilde bilirdik. Ya da çikolatalı ekmeğin kayıp düşerken çikolatalı yüzünün halıya denk gelmesi kaçınılmazdı. Ben de her şeyi beklerdim ama…
Asla ve ASLA, Şehriye Melek Sancaktar isminin megafondan, uluorta, millete gülme krizi geçirtecek biçimde haykırılacağını ön göremezdim.
Bu seviye bir rezillik ancak evrenin özel siparişi olabilirdi.
Nüfus müdürlüğüyle küslüğüm on sekiz yıl sürdü, sanıyordum. Meğer en büyük düşmanım Karadenizdeki bir hastanenin dahiliye katıymış. Allah kahretmesin… Üstelik o mendebur hemşire bir değil, tam iki kez anons etmişti. Ben birincisinde kalpten gitmiştim zaten. İkincisi de cenazem için düzenlenen bir tören gibi olmuştu.
Allahım… Bunlar ne büyük acılar böyle?
Gecenin bir yarısı yatağımda dönüp dururken, hayatımda ilk kez sinirden uyuyamıyordum. Evet, öfke denen o his resmen tüm hücrelerimden fışkırıyordu.
Pekmez Çavuşun nameli gülüşü hala kulaklarımdaydı. Karahan’ın gülmekten burnundan fışkıran çayı… Serhan’ın pancar gibi kıpkırmızı kesilişi, Yaver’in ağzında patlayan gizli kahkahaları eşliğinde duvara kafa atmak suretiyle yüzünü dönüşü… Of!ŞEH-Rİ-YE.
Altı harf, bir ömürlük travma.
Tabii… Tüm bu kepazeliğin sorumlusu yalnızca bir kişiydi. Ne kişisi… Ayı! Manda! Camışşşşşş!
Bak yine geldi aklıma! Yatakta doğrulup yastığımı kavradığım gibi sanki ellerimin arasında o varmış gibi başladım duvara vurmaya. “İnsan insana bunu yapar be it! Ben dana! Be Shrek yavrusu! Ne yavrusu? Shrek'in kendisisin ulan!” Kesmedi. Yastığı avuçlarımın arasında öyle sıktım ki yastıkla birlikte titredim. Sanırsın Tahir, denen o hayvanatı boğuyordum. Çığlık atıp yastığı dişlerimi geçirdiğimde aynadaki görüntüm gözüme ilişti.
Ay… İnsanlıktan çıkmıştım resmen.
Bedenimi sırt üstü bırakıp yumruklarımı sıktım. Tırnaklarım avuç içime battı. Tıpkı hastanede herkes bana gülerken yaptığım gibi…
Bilerek yapmıştı. Tek kelime bile konuşmamıştık ama hafifçe kıvrılan dudakları her şeyi anlatmıştı. Yarım bıraktığı sigarasını söndürüp ağır adımlarla gözümün önünden uzaklaşırken arkasında bıraktığı şey dumandan fazlasıydı; rezillik, utanç ve bendeniz…
Beni orada, kendi travmamın çukuruna gömüp zaferiyle uzaklaştığında kalan beş askeriyle köye dönerken kimse gözümün içine bile bakamamıştı.
Ne direksiyon başındaki Teğmen Serhan, ne de diğerleri… Çünkü… BAKSALARDI GÜLECEKLERDİ.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRTINA ZAMANI
FantasyAskerin kanı yerde kalmaz, hainin de kökü kurumaz, derler. Bu kez kuruyacaktı!