#39 - Yetmeyen Kalp

31.9K 1.6K 451
                                    

Sevmek

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sevmek.

Çok sevmek.

Her şey bundan ibaretti işte. Doğuyordunuz, seviyordunuz ve ölüyordunuz. Dünyadan göç ederken yanınızda hiçbir şey götüremiyordunuz. Yalnızca kalbinize yerleşenler sizle geliyordu. Ve Beril, benim kalbime yerleşmişti.

Onu izliyordum. Beyaz tenini, rüzgârla dans eden kızıl tutamlarını, büzülmüş dolgun dudaklarını, küçük ve pürüzsüz burnunu, gür kirpiklerini... Gözlerimi, dokundurabileceğim her bir noktaya dokundurmaya çalışıyordum. Göz kapaklarımı birbiriyle kavuşturduğumda onu eksiksiz çizebilmek istercesine bakıyordum. Öyle derin, öyle güzel, öyle ince...

Sevgi, en yüce duygulardan biriydi. Seviyordunuz, hiçbir sebebiniz olmasa dahi çok seviyordunuz. Bu öyle bir duyguydu ki, sevginiz için aklınızın alıp almayacağı her şeyi kabullenebiliyordunuz. Bu duygu her bir zerrenize karışıyordu. Bakış açınız, kararlarınız, tercihleriniz, aklınıza gelebilecek her türlü şey sevgiyle bir anda değişiveriyordu. Siz değişiyordunuz ancak bundan hiçbir şikâyetiniz olmuyordu. Öyle ki bazen değiştiğinizin farkında bile olmuyordunuz.

Ben şanslıydım, en azından kendimdeki değişikliğin farkındaydım. Beril'e âşık olduktan sonra düşüncelerimle davranışlarımın yer değiştirdiğini ve karman çorman olduğunu biliyordum. Ona olan bağlılığım zaman zaman kişiliğimden ödün vermeme neden olmuştu. Normalde olsa yaşandığında arkama bakmadan dönüp gidebileceğim olayları sineye çekmiştim kimi zaman. Ancak pişman değildim. Bu da sevginin yan etkisiydi işte. Olmuyordunuz. Çünkü sevdiğiniz kişinin küçük bir hareketi dahi sizi hiç olmayacağınız kadar mutlu edebiliyordu. Küçük bir rüya, size çektiğiniz tüm acıları yok saydırabiliyordu.

Sahildeydik. Beril'in kaybolduğu gün, onu bulduğum ve sımsıkı sardığım kayaların üzerinde oturuyorduk yine. O, denizi ve uçsuz bucaksız gökyüzünü izliyordu dalgınca; bense onu. Bu his insanın feleğini şaşırtıyordu sahiden. Beril, bana her şeyden daha güzel geliyordu; o mucizevi büyüklükteki denizden ve hatta kimsenin dokunmaya gücünün yetmediği gökten bile.

Deliriyor olabilir miydim?

Komik bir soruydu, kabul ediyorum. Gerçekten sevip de aklını koruyabilen biri var mıydı ki sanki?

Eray olacak pislik herifi arkamızda bırakıp eve çıktıktan sonra pek bir şey olmamıştı aslında. Suzan Abla, Eray'ı dövdüğüm için bir yandan iyi hissetmiş -bizzat kendi söylememişti belki ama gözlerinden hislerini okumak hiç de zor olmamıştı- bir yandan da benimle ilgili sorun çıkabileceği için endişelenmişti. Dakikada bir camdan dışarı bakıp durmuş ve komşuların arayıp haber verdiği ambulans o iti gelip alana kadar da pencereyle koltuk arasında gelip gitmeye devam etmişti. Bana sorarsanız ambulanslık bir şey yoktu. Etraftakilerin abartmasıydı. Aslında ben polis de çağırırlar sanmıştım ancak gelip beni alan kimse olmamıştı. Gerçi bunun beni pek etkilediğini de söyleyemeyecektim çünkü onu dövdüğüm için zerre kadar pişman değildim. Yine olsa yine döverdim, hatta belki de daha çok döverdim. Bunu polise anlatmaktan da hiç gocunmazdım.

KIZIL YILDIZ (B.A.K.) ~ TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin