Bölüm 19: Yeni Biri

1.9K 170 37
                                    

"Sen de kimsin?" diye soruyorum. O sırada yanağımdaki çiziklerden biri sızlıyor.

"Saç rengin..." diyor soruma cevap vermek yerine. "Saç rengin beni iğrendiriyor."

Yutkunuyorum. "Neden saç rengim seni iğrendiriyor?"

"Sarı saçların var," diyor ve tükürürcesine konuşarak devam ediyor: "Pettigrew gibi... Hatta daha çok... daha çok şey... tıpkı bir Malfoy gibi."

"M-Malfoy da ne?" diyorum bir şey belli etmemeye çalışarak. Adamın deli olduğunu biliyorum, yanlış bir şey yaparsam beni öldürebilir.

"Büyücü dünyasındaki en alçak ailelerden biri. Kuzenim zekiydi ama o aptallardan biri geldi ve-"

"Kuzenin kimdi?"

"Narcissa. Kendi ailemin davranışlarını takdir etmesem de Malfoylardan iyi olduğumuza kalıbımı basabilirdim." Söylenmeyi bıraktığı sırada bana dönüyor ve gözlerimin içine bakıyor. Yüz hatlarıma kadar incelemeyi bitirdikten sonra tekrar konuşuyor: "Resmen yalan kokuyorsun."

"Senin de çok iyi koktuğun söylenemez." diye cevap veriyorum titrerken.

"Malfoy." diyor. Gözüm adamın giymekte olduğu mahkum elbisesine kayıyor. Bir deri bir kemik kalmış vücudu üzerinde paramparça olmuş, sarkmış bir mahkum elbisesi var. Belli ki bunu uzun süredir giyiyor.

Uzun bir süre... Tıpkı 12 yıl gibi.

"Black." diyorum.

"Sen Draco musun?" diyor bir iki adım gerileyerek. Bunun neyi değiştireceğini bilmiyorum ama "Evet." diye cevap veriyorum. "Harry, Hermione ve Ron senin iyi birisi olduğunu söylüyorlar."

"Yanılıyorlar," diyorum.

"Onlara yalan mı söylüyorsun?"

"Hayır, sadece gerçeği göremiyorlar."

"Kötü mü hissediyorsun, Draco?" Cevap veremiyorum çünkü verecek bir cevabım yok. Yere bakıyorum ve dudağımı ısırıyorum. Kendimi öylesine kasıyorum ki çenem titriyor. "Ben de kötü hissediyorum." diyor. "Bugünlerde 'Sirius Black' olmak kolay değil."

"Hermione'nin söyledikleri doğru muydu?" diye soruyorum. "Sen bir katil misin, değil misin?"

"Hayır- tabiki de hayır! Lanet olası Pettigrew olmasaydı-"

"Lanet olası," diye tekrarlıyorum. "Kesinlikle haklısın."

"Yüzünü temizlemelisin," diyor. "Suratından süzülen kan midemi bulandırıyor. Gerçekten iyi birine benziyorsun Draco; ama elimde olsa babanı öldürürdüm."

"Bazen bunu ben de istiyorum." diye cevap veriyorum. Sanki ağzımdan çıkanı kulağım duymuyor, babama oldukça saygı duyar ve onu severim; ancak bazen istekleri ve beklentileri beni öylesine boğuyor ki... "Hermione bugün yanına geldi mi?"

"Sen çalıların arasından çıkmadan tam önce buradaydı."

"Sadece o mu?"

"Sadece o. Harry ve Ron ondan önce geldiler- eh, Hermione biraz yalnız kalmak istediğini söylemiş ve..."

"Neden yanına geldi ki? Bir şeyler konuştunuz mu?"

"Draco, bir sorun varsa, dinlerim." diyor sanki uzun süredir arkadaşımmış ya da ailemden biriymiş gibi. Sirius Black'e o an kanım ısınıyor ve tüm dünyada aranan bir katil olması -ya da öyle sanılması- umrumda olmuyor.

"Hermione'yle ilgili," diyorum. "Senin de kalbin mutlaka kırılmıştır ve eğer bununla ilgili tavsiyelerin varsa duymaktan mutlu olurum."

"Hayır," diye cevap veriyor sanki normalmiş gibi. "Benim kalbim bir kız tarafından hiç kırılmadı."

"Nasıl olur?" diye soruyorum.

"Ah!" diyor. "Aslında bir kez kırıldı. Lily Potter, o öldüğünde."

"Lily'i mi seviyordun?"

"Hayır! Arkadaşımdı; ancak ölümü kalbimi kırmıştı..."

"Sevdiğin birisi olmadı mı hiç?" diye soruyorum şaşırarak. "Ya da hiçkimse seni reddetmedi mi, hiç terkedilmedin mi?"

"Hayır." diyor soğukkanlılıkla. "Benim sorunum da bu. Arkadaşlarım dışında, gerçekten sevdiğim kimseyi tanımıyorum."

"Güzel," diyorum. "Öyleyse ben şu ağacın altında kıvrılıp kötü hissetmeye devam edeceğim."

"Ya da Hermione buraya gelebilir." diyor sesini yükselterek.

"Neden bağırıyorsun?" diye çıkışıyorum. "Biri duyup buraya gelirse..."

"Hadi ama," diyor. "O kadar çok da bağırmadım ya." Çalılık ve ağaçların kaynaştığı kısımdan küçük bir hışırtı geliyor. Hermione'nin saçlarını görüyorum, sonra da yüzünü. Oldukça endişeli gözüküyor. Sesi titrerken, başı dik bir şekilde Sirius'a bakıp konuşuyor: "Sirius, buradalar."

-

Hatırladığım son şey, Sirius'un bize "Kaçın!" diye bağırdığı. Siyah pelerinli şekiller hatırlıyorum, Hermione'nin çığlığı ve bir şekilde tanıyor olduğum bir adamın yüzü.

Remus Lupin, diye düşünüyorum. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma profesörümüz, bu oydu.

"Sirius!" diye bağırdığımı da hatırlıyorum. Profesör Lupin bir koluyla Hermione'yi ve diğeriyle de beni hızlıca sürükleyerek oradan uzaklaştırmaya çalışırken debelenmiş, kendimi onun elinden kurtarmaya çalışmış ve Sirius'a bir şey olmaması için bir şeyler yapmak istemiştim.

Ama yapamamıştım.

-

Hogwarts'a döndüğümüzde, Hermione'yle hastane kanadında oturup kendimize gelmeyi bekliyoruz. Aramızda geçen problemlerin şu an ikimize de önemsiz gözüktüğünü biliyorum.

"Neden hep iyi insanlar zarar görür?" diye soruyorum gözlerimi elimde tuttuğum sıcak içecekten ayırmadan.

"Sen olsaydın bahçedeki en iyi çiçekleri seçmez miydin?" diyor. "Ya da, Quidditch için en iyi süpürgeyi almaz mıydın?"

"Acı da böyle yapıyor," diyorum. "Hep en iyilerimizi buluyor."

"Aynen öyle." diye cevap veriyor. 

"Özür dilerim." diyorum yağmur pencereleri hafifçe dövmeye başladığında. Tıkırtılar artarken tek kelime daha etmiyorum.

"Özür dilerim," diyor. "Bu kadar şeyin arasında, tartışmamız çok anlamsız."

"Hâlâ Londra'ya gideceğiz, değil mi?" diyorum büyük bir sessizliğin arkasından.

Gözlerini sinsice açıp bana bakıyor ve gülümsüyor: "Hâlâ Londra'ya gideceğiz."

Yazardan Not: Evet- doğru okudunuz. Draco ve Sirius. Açıkçası onları dost bir şekilde yansıtmak çok hoşuma gitti. Umarım siz de beğenmişsinizdir.

Bildiğiniz gibi eğer bir aksilik olmazsa yeni bölüm haftaya geliyor, o zamana kadar insanlara Potterhead olmanın verdiği ayrıcalıkla mükemmel olduğunuzu göstermeyi unutmayın. Sihirle kalın!^^

Draco Malfoy: Gerçekte Nasıl Biriydi?Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora