46. Bölüm

15.8K 1.1K 384
                                    

Selam gençler...

Yepisyeni, sıcak sıcak bir bölümle geldim.

Bir ara elime alıp yazmaya fırsat bulamıyordum. Ama sizin yazdığınız yorumlar yazma isteğimi körüklüyor. Yine dayanamadım  bir bölüm daha atıyorum.

Her birinize kocaman sevgilerle...

OY+ YORUM UNUTMAYIN!

Keyifli okumalar...


***

İzel, uykusundan aşağıdan gelen seslerle uyandığında akşam olmaya başladığını fark etti. Uçakla Ne kadar giderse gitsin Amerika- Türkiye arası uçuşlardaki jetlag etkisinden bir türlü kurtulamıyordu. Yattığı için beline doğru toplanan beyaz bol tişörtünü ve lacivert eşofman altını düzeltip ayağa kalktı. Selin'le geçirdiği süre boyunca o kadar sevmişti ki, Ela ve Gülçe'den bir farkı kalmamıştı. Telefonunu eline alıp odadan çıktığında adımlarını ahşap merdivenlere yönlendirdi. Geldiği gibi yediği sandviç etkisini yitirmiş, uyuduğu için ağzında oluşan buruk tat ile karnının acıktığını fark etmişti. Merdivenlerden inerken gülümseyen genç kız, daha Selin'in yüzünü görmeden sitemlerine başladı.

"Selinnnn! Bu evin hali ne bebeğim? Evi toplayana kadar canım çıktı. Hayır yani eve köpek bağlasan durma..."

Sözünü bitirmeden vardığı mutfağın girişinde gördüğü görüntü ile bir anda şoka girdi. İki yıldır hiçbir şekilde görüşmediği Murat'ın karşısında ona baktığını gördüğünde yaşadığı şok ile elinden telefonunun kaydığını hissetti. Duyguları o kadar uyuşmuştu ki, elinden kayan telefonun yere düşüp ahşap parkeye çarpmasını ağır çekimde izliyor gibiydi. Yaşadığı durumdan dolayı telefonu yakalayacak gücü bile yoktu.

Murat, söylene söylene inen sevdiği kadının sesini duyduğunda eli boğazına gitti. O kadar hasretti ki ona, daha yüzünü görmeden sesi ile bile kendinden geçmişti. Merdiven sesleri bitip, karşısında onu gördüğündeyse, nefesi kesilmişti. Sesler duyulmaz, ortamdaki kişiler bir anda kaybolmuş, sadece sevdiği kadının yüzü ve aklında dolaşan cümleler kalmıştı sanki dünyada...

'Bir ses beklemek senden. Soluk beklemek. Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım. Hiç bu kadar uzun susmadın sevdiğim. Hiç bu kadar uzun gitmedin bilmediğim yerlere, gözlerimi götürmeden yanında!'

İzel ise, karşısında gördüğü adamdan farklı değildi. Göz görmeyince gönül unuttu diye avutuyordu kendisini... Ama onu böyle karşısında görünce bir anda, kırgınlıklar, kızgınlıklar, duyduğu öfke sanki buharlaşıp uçmuş gibiydi... Kolay mıydı ilk kez gönlünün düştüğü gözleri, bedeni, yüzü unutmak... Bora'nın dedikleri kulaklarında çınlıyordu şu anda... 'Sen onu unutmadın ki İzel' demişti. Şimdi ne kadar haklı olduğu tokat gibi çarpmışken suratına, kalbi git hadi, koş ve sarıl sevdiğin adama derken, sadece inadına sarıldı genç kız... Biliyordu ki, kalbi ve beyni bile aynı telden çalarken, bir kaç adım uzağındaki adama sarılmamak dünyanın en zor şeyiydi... Kendisini toparlamaya çalışıp, gözlerindeki biriken yaşları kirpiklerinin ucundan geri gönderen İzel, yere düşen telefonunu aldığı bir kaç saniyelik sürede kendisini toparladı. Ağır adımlarla içeri girdiğinde pür dikkat ikisine bakan insanların yüzüne sahte bir gülümseme ile baktı. İlk önce tezgaha dayanıp ellerini göğsünde kavuşturarak kendisine bakan Hayrettin'e doğru yürüdü hissettiklerinin dermanı abi şefkati gibi... Hayrettin gözlerine baktığı andan çıkmazda olduğunu fark ettiği genç kız kendisine doğru ilerlerken, göğsünde kavuşturduğu ellerini çözerek iki yana açtı. Kollarının arasına giren bedeni sıkıca abi şefkati ile saran adam, İzel'in toparlanması için gerekli ortamı sunmuş oldu.

DÖNÜŞÜM (KİTAP OLUYOR) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin