(2) "Çamlıyayla'nın Yolları Taştan..."

55.5K 3.1K 2.1K
                                        

Merhaba!

Bölüme geçmeden önce bilmelisin!! İlk bölümde yer alan Nevra- Melek diyalogunu değiştirdim. Melek terk edildiğinden değil, kimseyi sevemediğinden yakınıyor artık. Çok da komik oldu o kısım. Okuyup gel de tam oranın yorumunu buraya bırak hadi :)

Uzun uğraşlar sonucu, ilmek ilmek emek harcadığım bir bölüm. Lütfen oy ve yorum bırakmadan geçme olur mu? Çünkü yorumların, yazarken yoluma ışık tutan bir fener gibi. Çok teşekkür ederim 🫶

Şimdi seni karakterimizle başbasa bırakıyorum. Onlara çok iyi bak! Ve keyifle oku.

⛓️‍💥

Sabah güneşinin yüzüme vurmasıyla yatağımda döndüm. Beni uyandıran ses en az üç horozun bir araya gelerek sergilediği koro performanstı. Başımdaki havlu hala oradaydı ama bedenimdekinin artık benimle bir alakası olduğunu söylemezdim. Resmen anadan üryan uyanmıştım. Bundan sebep gözlerim pencereye takıldı. Kerpiç duvarın ortasında sessizce duran, pervazı yer yer soyulmuş pencerenin perdesi bir miktar açıktı. Dışarıdan bakan biri beni göremezdi ama biri özellikle bakmak için uğraşmışsa... Hiç şansım yoktu.

Aman Meloş, dağın tepesinde kimse seni dikizleyecek, diye söylenerek yataktan kalktım ve önce iç çamaşırlarımı ardında da gri eşofman takımını giyindim. Niyetim kahveye inip diğer bahtsız valizimi almaktı ama salondan gelen mis gibi ekmek kokusu adımlarımı o tarafa sürükledi. Manzara tam da tahmin ettiğim gibiydi. Sıla erkenden uyanmış, sobanın yanındaki pembe leğende hamurunu yoğurmuş ve sobanın fırınında mis gibi pişirmişti. Beni görünce yaslandığı duvardan ayrılıp gülümsedi. Bu sırada fırından dumanı üstünde ekmekleri çıkarmakla meşguldü. Kahvaltıyı çalışma masasına hazırlamıştı. Görünen oldu ki burada olduğum süre zarfında o masayı çok amaçlı olarak kullanacaktım.

Bir günüm gitmişti bile. Kalan yirmi dokuz gün de tıpış tıpış gitmeye mecburdu.

"Günaydın Melek!" dedi yüzüne neredeyse yapışmış olan gülümsemesiyle. "İyi uyudun inşallah."

Duvara yaslanmış ufak masanın iki yanındaki sandalyeden birine geçip sırtımı duvara yasladım. "Öyle derin uyumuşum ki nasıl uyuduğum konusunda en ufak bir fikrim yok. Bayılmış bile olabilirim."

Uzattığı ekmeği aldım. En son çocukken, yazları babaannemin köyüne gittiğimizde böyle güzel ekmek kokusu almıştım. Hoş, o da uzun sürmezdi. Annem iki gün sonra, "Mahmuuuutcuğum yeter bu kadar! Köy özlemin bittiyse artık şu beş yıldızlı otele gidebilir miyiz?" diye söylenirdi. Böylece dört kardeş, bizim de köy serüvenimiz başlamadan sona ererdi.

"Temiz hava önce çarpar ama iyidir. Çok yakında bebek gibi uyanırsın," diye açıkladı Sıla. "Hem uğurunla geldin," diyerek sobanın üzerinde haşlanan iki yumurtayı çıkardı. "Tavuklarım birkaç haftadır yumurtlamıyordu. Şu bacakla yeterince ilgilenemediğimden küstüler sanmıştım. Bir baktım bu sabah iki yumurta! Galiba sana hoş geldin hediyesi vermek istemişler."

"Aaa... Tavukların mı var?"

"Hem de iki tane. Ayrıca evin arkasında küçük bir bahçem de var. Tüm sebzelerim oradan."

FIRTINA ZAMANI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin