i always wanna die (sometimes)

265 30 20
                                    

“Her zamanki gibi.”

Jaemin sesin kaynağına döndü. Gözleri, yeni boyanmış sarı saçların günbatımının renklerini yakalayıșına takıldı, gözlerinden yansıyan parıltılara, dudaklarındaki minik gülümsemeye…

Başını geri çevirdi. Havada asılı kalan sessiz soruyu görmezden gelmişti.
Sessizliği üzerine Renjun devam etti, “Diğerleri endişeleniyor.” Bir tepki, bir yanıt beklediği belliydi, fakat beklediği karşılık gelmedi.

“Beni nasıl buldun diye sormama gerek bile yok sanırım.” Jaemin ayaklarını salladı ve aşağıdan vızır vızır geçen arabaları izledi.

Ne kadar küçük, ne kadar önemsizdi hayat yukarıdan bakarken. Evrenin karmaşası içinde toz tanelerinden farkları olmadığını hatırlatır gibi. Renjun küçük bir gülüşle başını iki yana salladı.

“Seni ağaç tepelerinden az toplamadım, Na Jaemin.” Bu sözler yüzüne küçük bir gülümseme kondurdu. Ama ne yazık ki ardından gelen sessizliği görmezden gelmesi için yeterli değildi.

Bir şey söyleyecekmiș gibi aralanan ve ardından yutulan kelimeleri göz ucuyla izlemekten bıkması uzun sürmedi. “Anlatmamı istiyorsun, değil mi?” Renjun başıyla onayladı.
“Sanırım artık saklamak için çok geç.” Buruk bir gülümseme yayıldı yüzüne, ve devam etti derin bir nefesle. “Aşık oldum. Olmamam gereken birine. Duygularıma söz dinletemedim, şimdi de pişmanlığım ve acımda boğuluyorum.”

Renjun’in donup kalmış yüzüne attığı her bakış canını yakacaktı, bu yüzden bakmayı reddetti. Beklediğinin bu olmadığını biliyordu. Hatta bahse girerdi ki, çocukluk arkadaşının aklından geçen bir ihtimal bile değildi bu. Saçlarının gözlerini kapatacak kadar uzadığını umdu ve gözyașlarının gitmesini bekledi.
“Neden daha önce söylemedin?”
Jaemin güldü. “Söyleyemezdim.” Renjun’in kaşları çatılmıștı ama kızgınlıkla değil—kafa karışıklığıyla daha çok.

“Yapabileceğimiz bir şeyler olmalı—eminim ki vardır! Belki, belki o kişiyle konuşabilirim ya da bilmiyorum, buralardan kaçıp gidebiliriz belki de, sen hislerini unutana dek? Ya da belki—”

“Bunların hiç biri ișe yaramayacak.” Jaemin Renjun’in sözünü kesti. Tertemiz gökyüzü, onlar konuştukça fırtına bulutları ile doluyordu—bir facia yaklaşıyordu.

“Jaemin,” sesindeki sızlamayı hissetti, sanki ortak bir kalpleri varmış da, Jaemin’in sızısı onu da öldürüyormuș gibi. Ortak bir kalp, Jaemin gülmek istedi bu düşünceye. “Canının yanıyor oluşunu görmezden gelip hayatına devam mı edemezsin—etmemelisin. İllaki yapabileceğimiz bir șeyler—"
“Aşık olduğum kişi sensin.”

Bomba, fısıltının ardına saklanarak patladı.

Eğer aşağıdan gelen boğuk şehir sesleri de olmasaydı, sessizliklerinin onu ezmeye ve parçalamaya yetecek kadar ağır olacağını düşündü Jaemin.

“Merak ediyorsan eğer, ben de kendime soruyorum, dünyada milyarlarca insan varken en iyi arkadaşım ve en değer verdiğim kişiye aşık olmak zorunda mıydım diye.” Duraksayıp derin bir nefes aldı. “Ama sonra sana bir bakıyorum. Ve fark ediyorum ki, eğer şu senin paralel evren teorin gerçek ise, o sonsuz ihtimaller arasında bile sana aşık olmadığım bir tanesinin bulunması mümkün değil.”

Duygularının sır olmaktan çıkışından beri ilk defa aşık olduğu gözlerin içine baktı. “İster acı çekeyim ister üzüleyim, umrumda değil . Dünyaya kaç defa gelirsem geleyim, seni seviyor olacağım.” Gözlerini dolduran yașlardan bir tanesi, dayanamayıp yanağından aşağı süzüldü.

Renjun cebinde bulduğu buruşuk bir mendille sildi o gözyaşını. Jaemin’in yüzündeki küçük tebessüm ile alışık olduğu parlak gülüşünün farkı, bir ok olup kalbine saplandı.

rooftops, jaemrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin