Tek bir cümle bile sarf etmeden birkaç dakika boyunca ona bakarak ve kendimi suçlayarak öylece durdum. İnmemiz gerekmeseydi durmaya devam ederdim de. Ancak Josh'un bana seslendiğini duyduğumda toparlandım, Lexi'nin kendi vücuduna doladığı kollarını iki taraftan kavradıktan sonra yavaş bir hareketle çekip güçsüz düşmüş vücudunu ayağa kaldırdım. "Madem kucağımda olmak istemiyorsun, yürüyeceksin." dedim soğuk çıkarmaya çalıştığım ses tonumla, çünkü Josh'un merakla içeri baktığını görmüştüm ve onun Lexi'ye kıyamadığımı fark etmesini istemiyordum.
Küçük doktorumun, gözyaşlarını silmeye çalışırken titreyen bacaklarının üzerinde kalmaya çalıştığını gördüğümde, üzüntümü saklamak için yüzümü ovuşturdum. Josh, jetin önünde bekliyordu, benim önümden yavaş ve küçük adımlarla inen Lexi'ye baktı. "Niye bağlı değil? Ayrıca yürüyebilecek durumda görünmüyor bile."
"Sen işine bak." dedim huysuzca ve binanın girişine varıncaya kadar öylece yürümeye devam ettik.
⚡️⚡️⚡️
Lexi'den;
Ben güçsüz aptalın tekiydim.
Az önce Adler'e bıçak çekmiştim. Az önce onu ölümle tehdit etmiştim. Ama yapabilecek olmasına rağmen elimden almamıştı bıçağı, hatta işimi kolaylaştırıp ellerini havaya kaldırmış, daha rahat olmam için yaklaşmıştı.
Peki neden hiçbir şey yapamamıştım? Neden kahrolası bıçak zangır zangır titreyen elimden kayıp yere düşmüştü?
Çünkü, ona zarar veremezdim.
Çünkü, onun canı yanarsa, ben o acının on katını anında yüreğimin orta yerinde hissederdim.
Çünkü, o kusursuz bedeninde açacağım tek bir yara için kendimi defalarca kez öldürebilirdim.
Çünkü, ona geri dönülmez bir şekilde aşık olmuştum.
Bu, aptallık değildi de neydi?
Yine de, artık olanları düşünmeyip önüme bakmaya karar verdim, yoksa düşünmekten delirecektim. Yapabileceğimin en iyisi, biraz soğukkanlı olmak ve her şeyi akışına bırakmaktı.
Hâlâ tutmayan bacaklarıma lanet ederek yürümeye çalışırken, adının Josh olduğunu öğrendiğim adam beni baştan aşağıya süzdü. "Adler, kızın ellerini bağlamalısın. Ciddiyim. Sonuçta o bir esir." dedi Almanca. Sanırım anlamamı istemediği için bu dilde konuşmuştu.
Demek ki Almancamın iyi olduğunu bilmiyorlardı ve elbette ben de bunu onlara çaktırmayacaktım.
Adler durup gözlerini yüzüme çevirince hızla bakışlarımı kaçırdım. Duygusuz bir ifadeyle beni incelerken başını sallayıp Josh'un söylediğini onayladı ve bir kez daha ağrıdı kalbim. Az önce bana sarılıp saçlarımdan öperken, bıçak mevzusundan sonra yani, hiç de duygusuz gibi değildi oysaki. Josh gelince bu yönde değişmişti sanki tavırları. Acaba o 'sert, kötü adam' imajının bozulmasından mı korkuyordu?
Eğer kaygısı buysa, kesinlikle endişelenmesine gerek yoktu. O zaten sert ve kötü bir adamdı. O, tanıdığım en sert ve en kötü adamdı.
Kollarımı kavrayan sıcak parmaklarıyla irkilerek kendime geldim. İnce bir ip yardımıyla bileklerimi bağladı. Nazik davranmaya çalıştığını ve biraz gevşek bıraktığını fark etmiştim şaşkınlıkla. Boş bulunup gözlerine baktığımda, bir süre göz göze kaldık. O özür diler gibi bakıyordu kahvelerime, ben ise nefretle bakmaya çalışıyordum mavilerine. Ama buna rağmen delici gözlerini gözlerimden çekecek gibi durmuyordu, o yüzden ben pes ettim, başımı eğip bağlı bileklerime odaklandım.
YOU ARE READING
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...
Part Twenty Two- Knife
Start from the beginning
