🌌☀️🌌☀️🌌☀️

Kuruldaki yer altı baronlarının her birinin evine, saat tam 12'de siyah mühürlü bir zarf geldi. Zakkum kokan davetiyelerin içinde bir adet zakkum çiçeği ve nişanın yapılacağı adres vardı.

"Davetim, mutluluğumu izlemeniz için değil. Düşmanımı dostumdan daha yakın tutmak içindir. Cesaretinizle birlikte, yüklerinizi bırakarak geliniz. Davetime ihanet etmediğiniz sürece hak ettiğinizden fazla bir muamele göreceksiniz." yazıyordu davetiye de.

Mafya babalarının hepsi bunu bir meydan okuma olarak algıladı çünkü silahsız bir dövüş istiyordu Vuslat, onları en büyük zaaflarından güçlerinden, onu gösterme isteklerinden vuruyordu.

Vuslat psikolojik savaş istiyordu. Düşmanları ise onun yapacağı güç gösterisini merak ediyordu. Onun mekanında düşmanını sırtından vurmayacak kadar, kuralları olan bir cellat olduğunu bilecek kadar da tanıyorlardı.

Bu yüzden gittiler. Korumalar onları aramasa da geçtikleri kapıda kurulan güvenlik aracı sayesinde silahı ve minimum zarar verecek olan bütün aletleri olan kimse alınmadı. Buna rağmen bile bile, isteye isteye Azrail'in inini görmek isteyenlerin merakına ev sahipliği yaptı nişan.

Herkes bu karanlık dünyada cellatlarının üzerine kapanarak sakladığı ışığını çok merak ediyordu. Onda ne bulduğunu, ne için yanında tuttuğunu öğrenmek için buradaydılar. Ölümün yakınında, mezarlarının dibindeydiler...

🔱⚜🔱

Elif'ten:

Eylül'ün yüzüne acı bir tebessümle baktım. "Eylül." dedim oldukça sakin bir sesle. Siraç'ın elimi sımsıkı tutan ellerine rağmen parmaklarım onu bırakmak için gevşemişti.

"Seni duyamaz. Baksana."

Başımı ona doğru döndürdüm. Duygularını gömdüğü lacivert okyanusa baktım. En soğuk mezar, uçsuz bucaksız suyun dibiydi o gözler. "Mezarlarla konuşuyor sadece. O kendisinden başka kimseyi düşünmez. İlgisi," dedim gözlerimi gözlerinden çekmeden.

" Hevesleri, nefreti ama en çok intikamı. Hepsi kendisi için. O bencil, Eylül." dedim.

Gözlerini gözlerimden ayırmadı. " Her seferinde yakınındakilerini yem olarak düşmanlarının önüne atarak, onları kendisine çekecek kadar bencil." dedim sesim titrerken.

Eylül'ün gözleri doldu. "Bu kız kendisini bir an düşünmedi, Siraç."

Gözlerimi sımsıkı kapattım. "Ama o bunu bile bile beni yine sevdiklerimden vurdu." dedim fısıltıyla.

Siraç 'ta ölü toprak bile kıpırdamadı, elimi elimden kurtarmak istedim ama izin vermedi. "Benim yanımdaysanız, dibimdeyseniz, yakınım sayılıyorsanız düşmanımla yüzleşmeyi öğreneceksiniz." dedi güçlü bir sesle.

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl?!" dedim öfkeli bir sesle. "Bir kafese fırlatıyorsun bizi, üzerimizde silahımız bile yok. Onlar ise açlar."

Titrerken boşta olan elimi yumruk yaptım. "Nasıl kurtulacağız ha söylesene?! Söyle nasıl kurtulacağız senin yüzünden düştüğümüz bu ölüm çukurundan. Sebebim yok, masumum. Ama her tarafın o kadar çok dikenin var ki önce sevdiklerimi korumaya çalışıyorum. Sonra kendimi," yumruk yaptığım elimi göğsüme vurdum. "Kalbimi!" dedim dolan gözlerimle.

"Senin hasret kaldığın o ışık var ya!" Dudaklarımı birbirine bastırdım, hıçkırmamak için. Yutkundum, sakinleşmek için. Boğazım düğüm düğümdü. "Sen ona hasret, o ise seninle ölü." dedim.

MIHWhere stories live. Discover now