0|1 "UÇURUM"

577 99 170
                                    


Gün ışığından sürgün edilmiştim,
Bende karanlığa sığındım.
Avazı bastırılmıştı çığlığımın,
Bende sessizliğe büründüm.
Vicdanını yitirmişti zaman,
Bende hiçliğe karıştım.

Duyuyorsun,
Uçurumun kenarında sarkan, genç kızın acı dolu çığlıklarını,
İnancı olmayan bedenlerin, ölüm döşeğindeki haykırışlarını,

Görüyorsun,
Avuç içindeki satır çizgileri kesik, dizleri yaralı kız çocuğunu,
İdam edilen masumların, bileklerine çizdiği mezar taşını...

Hissediyorsun,
Ana rahminden düşen bebeğin, ciğerlerine bahşettiği ilk nefesi,
Hasır iskemlenin üzerine basılan, yalın ayağı...

Yanık İpler ve Yaralı Düğümler...

Ve ben defalarca susturuldum, hiç susmak istemediğim zamanlarda. Oysa sustuklarımız kadar yanığız ve susturulduklarımız kadar yaralı.

1. BÖLÜM: Uçurum Dibinde Unutulan Ruhlar

Çaresizlik, bir nota haline bürünüp gecenin koynundan kopan rüzgârın uğultusuyla ölümün senfonisini oluşturdu. Gökyüzü, çıplak bedenine giydirilmiş gecenin safi karanlığını savurmak istercesine tüm soluğunu harcıyordu. Kulakları tırmalayan uğultu ve hırpalanan notaların düetine birazdan, birkaç kurşun sesi de eşlik edecekti. İşte o sırada ölüm senfonisi, adının hakkını vererek ölü bedenlerin kulaklarını dolduracaktı.

Ölüm senfonisi, kasvetin notalarının çizildiği vakitte can buldu. 

Sahi, onun göz bebeklerine kaç yetim çocuğun cansız bedenini gömdüler de bu kadar acımasız bakıyordu? Geçmişimde akıttığım kan, kader defterimin örselenmiş sayfalarına sıçramıştı ve onun harelerini tırmalayan nefret, kader defterimin kanlı satırlarına iliklenen harflerin sancılarını şiddetlendiriyordu. 

Ruhumun dillendirdiği, ızdırap dolu ağıtın bitmeyen mısralarında bir çığlık can buldu. İşte o sırada, ruhuma adanan acıların cinayetini bir an bile tereddüt etmeden işledim. Acılarım son mu bulmuştu? Hayır! Hissettiğim tek şey iliklerime kadar acıydı. Eğer acılarımı öldürürsem ruhumu onlardan kurtarırım sanmıştım lakin acılarımın cesetleri ruhumun en tenha köşesine devrilmişti. Ve o cesetler, ben yaşadığım sürece nefes alıp, canımı yakmaktan asla vazgeçmeyeceklerdi. 

Bir uçurumun kenarında, akrep ve yelkovanın dansını seyrediyorum. Dakikalar merhametsizce akarak dipsiz bir boşluğun kucağına sokuldular. Ay, tüm çıplaklığı ile gökyüzünün satırlarında süzülürken, bir meltem yumuşak dokunuşları ile aramızda huzursuzca dolaşıyordu. Birbirleriyle örtüşmeyen düşüncelerim, zihnimin en kuytu boğumlarında mesken tutarken, sessizlik aramızda asılı kalmıştı.

Karnımın sol tarafında dinmeyen sızı, gözlerimin rotasını beni hedef alan silahın namlusundan çekip, karnıma açılan yarığa doğru döndürmemi sağladı. Sol elim, bıçağın açtığı derin yaranın üstüne kapaklanmıştı. Acıyı hafifletmek, kanı durdurmak amacı ile orada olsa da pek başarılı değildi. Parmaklarımın arasını kirleten kan, yerde küçük çaplı bir kan gölü oluşturmuştu. Yaranın içinden süzülüp, yere devrilen her kan damlası, gücümden bir parçasını benden çekip, koparıyordu. Ve ben, zaman ilerledikçe daha da güçsüzleşip, acizliğe boyun eğiyordum. 

Yanık İpler ve Yaralı DüğümlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin