Koca bir kargaşa mi çıkmıştı acı bir sessizlik mi? Her taraf toz dumanla boyanmış gökyüzü rengini yitirmişti. Titrediğimi hissettim. Sesler beynimde uğuldamalara dönüştü gözlerim kararıp beynim işlevini yitirdi sanki. Ama vurulan ben değildim. Acı kalbimdeydi bedenimde degil. Gökyüzüne dogru bir acı feryat daha yükseldi ardından bir ses daha ve bir ses daha.

"Yucellll"

Gazelin sesi beynimde bir yer bulup en derinlerinde oturup yankılandı. Yankılandı. Yankılandı...
Beynim o feryadi unutmayacağına yemin etti ve gözlerim Yücelin yıkıldığını yere düştü. Beyaz tişörtünün rengi kırmızı kan arasında kaybolup kendisini saklamayı başarmıştı. Peki ya Gazelin o kefen diye üzerine geçirdiği beyaz gelinlik...
O gelinlik sevdiği adamın kanını taşıyordu üzerinde. Bir anda tüm bunların bir rüya olmasını istedim. Yücel bir dizi oyuncusu olsun, tabancalar oyuncak, Gazel basrol oyuncusu ve o kanda... o kanda ketçap olsun dimi? Su an karşımda bir film çekiliyordu ve bende o filmin bir parçası ya da sadece bir izleyicisiydim.

Ama yok bunlar, bu olanlar bir film bir rüya olamayacak kadar gerçekti. Hepsi su anda yaşanıyordu ve maalesef tüm bunlar gerçekti.

Ambulans arandi fakat ne yücele ne de Gazele dokunulmadı. Kimse Gazeli oturduğu yerden kaldırmadı. Ben de Kaldırmak istemedim çünkü aklıma abim geldi. Hepimiz kendimizi onun ölümüne hazırlamışken bir parçamızın vücudumuzdan akıp gittiğini kabullenmisken Hazandi onu hayata döndüren. Elini tutup ona hayatından bir parçasını hediye etmişti. Belki Yücel de ölmez sevdiği kadını hissedip sevgisiyle beslenir ve yasardı. Ya da belki göç eder, hayatini hayallerini ardından bırakıp giderdi. Gazeli sevdiği kadını kanatları parçalanmış kuşlar gibi koca dünyada acıyla bırakıp giderdi. Onu yalnızlığa iter kendisi de ebedi karanlığa yolculuğunu tamamlardı. Kabrinde tek başına dipsiz kuyuya gidişine alıştırırdı ruhunu.

Bedeni dayanamayabilirdi bu kadar kan kaybına Azrail su an burda bir yerlerde olabilirdi. Allahtan gelecek emri bekliyor olabilirdi.

"Erva. Erva Yücel ölüyor. Ölmesin. Lütfen bir sey yap"caresizce dökülen sözcüklerin Türkçede hiçbir karsiligi yoktu.

Sevdiği adam belki birazdan kollarında ölecekti ve o son yardımını benden istiyordu. Benden ona yardim etmemi, sevdiği adami hayata döndürmemi istiyordu.

"Gazel yapma. Allaha güven. En hayırlısını o bilir ve o yapar." Tartilmadan söylenen sözcüklerdi bunlar. Onda hiçbir etki bırakmayan sadece konuşmak icin dudaktan dökülen kelime yığınıydı.

"Erva. Yücel ölüyor" dedi tekrar.

Orada bulunan birçok kisi ağlıyordu bu acı manzara karşısında aksi bir seyde beklenemezdi zaten. Birçok kişide araçlarına binerek terk etmişlerdi burayı fakat dayım elinde silahıyla diz çökmüş öylece boşluğu izleyerek katil oldum diye sayıklıyordu. Kim bilir belki istemeyerek yapmıştı o da ya da isteyerek. Su an burda bunları düşünmem mantıksızdı. Bir can gözlerimin önünde yok olup gidiyordu şimdi ya da gidiyor muydu. Bilmiyorum. Bu kadar şeyden sonra midem bulanıyor başım dönüyordu.

Havva yengemin bana dogru geldiğini fark ettiğimde hiçbir sey düşünemedim. Karşımda durup bana sert bir tokat atmıştı. Haklıydı belki de. Ben konuşmamış bakışlarımı yere eğmiştim fakat Ateş öne atlayarak "Dua et ki kadınsın yoksa seni burda kendi ellerimle öldürürdüm" diye tısladı. Kısık sesle söylemişti bunları ama kızgın demirle dövülmüş sözler gibi yakıcıydılar.

"Siz gelmeseydiniz kızımın düğünü mahvolmayacakti. Belki de bu genç ölmeyecekti. Burası İstanbul değil burası benim memleketim. Herşeyin zaten yeterince içine ettiniz simdi bu topraklar sizi tek bir saat daha barındırmaz. Defolun gidin burdan"dedi Ateşin aksine bağırarak.

Ben tam "Biz bir sey yapmadik" diyecekken sözümü keserek "Sizin yüzünüzden kocam hapse girecek kızım dünyada kanadı kirik bir kus gibi hayatına devam etmek zorunda kalacak. Sizin yüzünüzden hayatımız alt ust olacak"

Kendimi daha fazla tutamayarak cevap verdim bende bana bağıran kadına "Yeter artik beni dinleyin. Bu kiz size zamanında ben istemiyorum demiş. Bir başkasını seviyorum demiş ama kimse bu kızın ne söylediklerine ne de duygularına önem vermemiş. Birazcık ya birazcık aşka sevdaya sayginiz olsaydı bu kızı karşınıza alir anne baba gibi konusurdunuz. Biz ne yaptık biliyor musunuz? Sizin yapamadığınızı. Sizin yapmaya cesaret edemediğinizi yaptik. Bizi suçlamayı bırakında artik dönüp bir aynaya bakın kendinizle yüzleşin"

Daha sözlerimi bitirmemisken ambulans gelmişti fakat Gazel oturduğu yerden kalkmıyor kenetlediği ellerini acmiyordu. Sevdiği adamın kanlı vücuduna sımsıkı sarılmış öylece duruyordu.

Ambulans hemşiresi kiz Gazele doğru eğilerek ona yardim etmeye çalıştı ama Gazel yine bırakmadı yüceli.

"Hanımefendi böyle yaparak işimizi daha da zorlastiriyorsunuz ve bu da beyefendinin daha cok kan kaybetmesine sebep olacaktır"dedi bir baska hemşire.

Gazele doğru gidip elimi uzattım ona ve " Lütfen onlara güven hadi kalk bizde arkalarından gidelim"dedim. Güveni benden almış olacak ki bakislari gevşedi ve ellerini serbest bıraktı.

Kanlı ellerini ve kanlı gelinliğini izlemeye koyuldu. Üzerinde sevdigi adamin kanını taşıyordu bedeni. Bakmaya doyamadıığı kavuşamadan ayrıldığı adamın kanı vardi. Bugünü zihninin en ulaşılmaz rafına kaldırmıstı ki unutmasi asla mumkün değildi.

Ilk yardım ekipleri hastanın kalbinin duruduğunu fakat kurtarmak için ellerinden geleni yapacaklarini söylediler. Ümitsizce bir canı kurtarmaya çalışıyorlardi ve bu da dipsiz bir kuyuya bakraç sallamak gibiydi. Belki de Azrail çoktan o ruhu bedenden ayirarak tüm ruhların var oldugu aleme almıştı bile. Bedeni yalnız bırakarak soğukluğa mahkum etmişti. Ölüm belkide yücelin soğuk bedeninden gazelin sıcak ruhuna akmıştı.

....

Yine kısa da olsa bir bölüm sonu. Umarım beğeniyorsunuzdur

GİRİFT(TAMAMLANDI)#WATTYS2020#Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon