Rüyanın Düşüşünden SonraRüya 1: Menekşe
"Kim Jongin! Sera nöbeti sendeymiş diye duydum."
Kim Jongin, parçalarına ayırdığı silahının küçük parçalarını artık yıkanma zamanı gelmiş temizleme beziyle ovalamaya bir süre ara verip sandalyesinde gerindi, boynunu kıtlatıp sonunda kendisiyle kimin konuştuğuna bakmak için başını kaldırdığında karşısında çiçekli elbisesi, uzun, cılız saçları ve soluk benziyle Bae Joohyun'u buldu.
"Öyle," dedi gözlerini kısarak. Koca bulutlar gökyüzünü kapatsa da yine de aydınlıktı hava, dışarıda oturmak için iyi bir gün değildi ancak içerde de elleri terliyordu, ve silahını temizlemesi gerekiyordu artık. Joohyun'un verandanın merdivenlerini çıktığını duymamıştı, herkes sessiz hareket etme konusunda gittikçe daha iyi oluyordu anlaşılan.
"Seradan bir şey mi isteyeceksin? Domatesler henüz olgunlaşmadı ama olunca sana fazladan birkaç tane ayıracağım zaten."
"Hayır hayır," dedi Joohyun da başını verandanın ahşap zeminine eğerek, birden esen rüzgar elbisesinin eteğini dalgalandırdı, kestane rengi saçları uçuştu. "Aslında senden başka bir şey rica edecektim."
Jongin genç kadının neredeyse utangaç ifadesine, uzun kirpiklerine bakıp ardından bakışlarını fazla yağı silmek için kullandığı kirlenmiş beze indirdi. Tabancayı çok geçmeden tekrar birleştirmesi gerekecekti.
"Tabii ki, Joohyun," dedi eline tabancanın kapağını alırken. "Ne olursa."
Genç kadın hafifçe öksürdüğünde kafasını tekrar kaldırarak dikkatini ona verdi, bu sefer kadın, ellerinin arasında geniş yaprakları ve güzel, mavi çiçekleriyle birkaç menekşe tutuyordu.
"Bunu dün buldum, dışarıya çıktığımızda yani."
Birkaç adım yaklaşıp Jongin'in Smith&Wesson revolverinin parçalarının serildiği masanın boş bir ucuna bıraktı elindeki çiçekleri. "Bunları yaşatman mümkün mü?"
Jongin bir an için elindeki parçayı bıraktı, eli narin çiçeklere gittiyse de yağlı parmaklarıyla onlara dokunmak içinden gelmedi.
"Yapraklarından köklendirip bir şeyler yapmaya çalışırım ama saksımız olmayabilir. Fazladan yoğurt kabın var mı?"
Joohyun hevesle başını yukarı aşağı sallarken yanakları kızardı, "Saksı yoksa yarın beraber seraya gitsek olur mu?" diye sordu heyecanını gizleyemeyerek. Jongin bu menekşelerin kadın için ne ifade ettiğini merak etmiyordu bile, o yüzden sormadı.
"Tabii ki," dedi ve kadının başını son kez salladıktan sonra verandanın merdivenlerini neredeyse sekerek inişini izledi, elbisesinin uçuşan eteğine ve beyaz bacaklarına çok da bakmadan revolverinin parçalarına verdi dikkatini yine.
Bu akşam seraya gidip domatesleri kontrol etmesi gerekecekti, yarın bulaşık sırası ondaydı, tüm gün mutfakta kalması gerekecekti, sonraki gün temizliğe yardım edecekti. Sınırların dışına çıkması gereken gün yaklaştıkça gerilse de çok düşünmemeye çalıştı, yapması gerekeni biliyordu, önceki yıllarda defalarca kez yapmıştı.
Silahın parçaları yerine oturduğunda dışındaki parlak yüzeyi bir kez de mikrofiber beziyle sildi. Mikrofiber bez aslında inanılmaz bir lükstü onun için ancak önceki ay terk edilmiş bir evde bulmuştu onu, orada bırakamayacağı barizdi. Girdikleri evin babası, dünyanın başına gelenleri ve artık her haftasonu golf turnuvalarına katılamayacak olduğu gerçeğini kaldıramamış olacak ki 9 milimetrelik tabancasıyla beynini dağıtmış, yazdığı intihar notunun okunamayacak kadar kirlenmesine sebep olmuştu. Jongin, zavallı adamın son sözlerini okumak için çaba gösterse de beyin parçaları ve kan belli ki özenilerek yazılmış kelimeleri okumayı olanaksız hale getirmişti. "O da beynini intihar notunun üzerinde uçurmayıverseymiş," deyip omuz silkmiş, ardından tabancası varsa onu temizlediği, hatta fazladan kurşunu olduğu çıkarımını yaparak küçük çalışma odasının altını üstüne getirmişti, aradığını bulmuştu da. O gün arama partneriyle beraber kampa geri dönerken bir tabanca temizleme seti ve mikrofiber bezi vardı artık.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
dreamfall -chankaibaek
Fanfictiondreamfall / chankaibaek / slight angst, post apocalyptic / nc-17 / 25.8k