Zaman durmuş, beyninde hala aynı cümle yankılanıyordu. Sanki beyninde ki damarlar genişliyor, iyice birbirbirini zorluyordu patlamak için. Daha ne kadar zorlayabilir bilmiyordu kendini. İnanmak istemiyordu, her şey böyle güzelken böyle kayıp gidemezdi ellerinin arasından. Babasının gitmesinin üzerinden bir saat geçmiş, o gider gitmez oda çıkıp dağ başında ki eve doğru yol alıyordu.
Orda duramazdı, anlatılanları kaldıramazdı. Seokjin'i görürse dayanamazdı. Neler bindi yine güçsüz omuzlarına, nasıl kaldıracaktı şimdi? Gücü hiç yoktu, onun gücü Seokjin idi onsuz nasıl yapacaktı? Anlatsa onu kaybedecekti ve o karanlık rüyalara hapsedecekti. Anlatmasa yüzüne bakamazdı. Öyle bir adamla kan bağı olması midesini bulandırıyordu. Çoçukluğunu, gençliğini, annesini, mutluluğunu onu o yapan her şeyi almıştı ellerinden.
Ama şimdi ailem dediği, her şeyim dediği o adamı alacaktı ondan. Doğru kim ailesinin katili olan bir adamın evladıyla olurdu? Gözlerindeki yakıcı his daha ağır bastı, gözyaşları sel olmuş artık önünü göremeyecek kadar artmıştı. Daha hızlı sürdü arabayı. Bir an önce kendini o eve kapatıp, içi çıkana kadar ağlamak istiyordu. Sonunda evin girişine gelmiş, patika yoldan yürüyordu.
Saçları dağılmış, gözyaşları hala aynı şiddetle akıyor yürüyüşleri savsakça ilerliyordu. Onu uzaktan gören Lidya sevinçle bağırmış ama onu duymamıştı bile. Biraz daha yaklaşıp baktı, gördüğü beden garip bir halde eve giriyordu. Moreli bozuk herhalde rahat bırakmak gerek diye düşündü. Taehyung eve girer girmez kapıyı iyice kitlemişti. Burnuna dolan koku yüzünden, yere çökmüş ağlamaya başlamıştı.
"Neden ben? Ne yaptımda her şey benim başıma geliyor Tanrım neden?" Sonlara doğru sesi ağlamaktan kısılmış, iyice bırakmıştı kendini soğuk zemine. Saatlerce yerde oturmuş, telefonu artık çalmaktan kapanmıştı. Art arda mesajlar atan sevgilisini gördükçe, iyice kaybediyordu kendini. Bilinci yavaşça kapanıyordu. Soğuk vücuduna iyice işlemiş, titreme almıştı tüm vücudunu.
Aklında tek bir kişi vardı oda sevgilisi. Düşündükçe ağlıyor, ağladıkça lanet ediyordu. Saatler geçmiş kapısı kırılacak derecede çalıyor, ama bilinci izin vermiyordu kalkmasına. Aralıklı gözleri yanıyor iyice acı veriyordu Taehyung'a. Sonra onun sesini duydu. "Sevgilim ben geldim. Hadi aç kapıyı lütfen." Bağırıyordu Seokjin.
Defalarca aramış, ama sevgilisi geri dönüş yapmamıştı. Sekreter dünkü adamın geldiğini söylediğinde beyninden vurulmuşa dönmüştü. Çocuklarla her yeri aramışlar ama asla bulamamışlardı. En sonunda Seokjin'in aklına burası gelmiş, onlara şirkete dönmelerini birkaç gün gelmeyeceklerini söylemişti. Daha öncede işlerlerden geri kalmalarını asla umursamıyordu. Tek derdi sevgilisiydi.
Kim bilir ne dedi de yine onu darmadağın etmişti. Aklı çıkıyordu kendine bir şey yapmasından. Lidya'yı yolda görmüş saatlerce çıkmadığını, kapıyı çalmalarına rağmen açmadığını söylediğinde iyice korkmuştu. Şimdi gözlerinden yaşlar süzülüyor bağırmaya devam ediyordu. "Taehyung ben geldim. Lütfen aç, yanında olayım. Sorun neyse konuşalım, halledebiliriz sevgilim lütfen."
Hıçkırık koptu boğazından, yere çöküp kafasını kapıya yasladı. Şimdi Taehyung da kafasını kapıya yaslamış aynı hızada sırt sırtalardı. Taehyung daha çok ağlıyor artık dayanamayacağını düşünüyordu. Nasıl derim diye düşünmeden edemiyordu. Sanki beyninde bir koro var ve başkası tarafından yönetiliyor gibi hissetti. Onu çok özlemişti, beş saat görmemesine rağmen çok özlemişti.
Yavaşça ayağı kalktı Taehyung. Bunu ona yapamazdı. Korkutmaya, üzmeye hakkı yoktu güzel sevgilisini. Anahtarları çevirdi ve indirdi kapının kolunu. Kapının açılmasıyla yerden kalkan Seokjin, bir hışımla Taehyung'un dudaklarına kapanmış, ellerini ensesine bağlamış özlemle ve sinirle öpüyordu. Sinirinin sebebi hiçbir şey demeden çekip gitmesi ve hiçbir şekilde aramamasıydı. Taehyung, hala öpücük devam ederken kapıyı kapatmış ve Seokjin'i kucağına almıştı. Öpücükleri kesilince alınlarını birleştirmiş, ikisi de tekrardan ağlamaya başlaşmıştı.
