Taehyung'un arabadan alınıp getirilmesinin üzerinden iki saat geçmişti bile. Çoktan ameliyathaneye alınmıştı. Seokjin ameliyathanenin önünde kapının ağzına çökmüş, bacaklarını vücuduna yaslamış, boş boş beyaz fayanslara bakıyordu.
Düşündü, ya o kapıdan çıkmazsa ya içine farklı duyguları serpiştiren o adamı bir daha göremezse, ya kalbi tekrar durursa? onu düşüncelerinden kolunu koparacak derece sarsan Jungkook kurtardı.
Aniden dizlerinin üzerinde yükseldi Seokjin. "Ne oldu çıktı mı? Görmedim iyi mi?" Jungkook gülümsedi. "Hyung sakin ol. Çıkmadı daha." Geri yerine oturdu. Kafasını duvara yasladı. "Kaç saat oldu hala neden çıkmadı?" Kısık sesiyle konuştu.
Seokjin'in gücü kalmamıştı konuşmaya. Jungkook getirdiği kahveyi Seokjin'e uzattı. "İstersen uyu hyung. Bitkin gözüküyorsun." Halsizce kafasını salladı."Hayır o çıkmadan olmaz." Jungkook tebessüm etti. "Tae hyung ile bu kadar yakın olduğunuzu bilmiyordum."
Aslında deli gibi gülmesi gerekiyordu. İlk defa hyung'unu bu denli seven biri vardı. Kimse için bile olmasa, bu adam için dayanmalı diye geçirdi içinden. Seokjinden sonra Taehyung da ki değişimleri de fark etmişti. Seokjin'in dudakları kıvrıldı hafifçe. "Ben de bilmiyordum. Onu böylesine benimsediğimi, böylesine içine çekildiğimi."
Gerçekten ne zaman olmuştu bunlar? Ne zaman duyguları bu kadar yoğunlaşmıştı? Evet onu seviyordu ama aşık olduğunu şimdi daha net anlamıştı. Zaman kavramını unutacak kadar kendini kaptırmıştı
Jungkook girdi lafa. "Kaybetme korkusu galiba seni kendinden emin yapan?" Seokjin kafasını salladı. "Galiba" diyebildi sadece. Aslında o galibanın altında koca bir geçmişin ağırlığı vardı. Seokjin'in geçmişi koca bir ağrıydı göğsünde.
Kapının açılmasıyla hepsi hızla kalktı yerinden. Doktora beklentiyle bakıyorlardı. Doktor, "uzun bir ameliyat, yolda bir kere kalbi durmuş. Dediğim gibi zor bir ameliyattı. Omuriliğine kadar gelmiş, ona zarar vermeden çıkarmak cidden zordu ama başardı. Güçlü biri kendisi."
Hepsinin yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Doktor devam etti. Biliyordu, konuşursa yüzlerinde ki gülümseme sönecekti ama mecburdu. "Dediğim gibi zordu ve her ne kadar dikkat etsekte, anca uyanınca anlayabileceğiz." Seokjin'in kaşları çatıldı. "Neyi anlayacaksınız?"
Nolur düşündüğüm şey olmasın diye dua ediyordu.Kapattı gözlerini, kapattı kulaklarını duymak istemedi.
"Yürüyüp, yürüyemeyeceğine." Bu iki kelime hepsine yetmisti.
●
Bir saat önce hemşire gelip onu görebileceklerini, ancak fazla yormamalarını söylemişti. Şimdi herkes kantinde oturmuş, nasıl söyleyeceklerini düşünüyorlardı.
"O zaten öyle hayat dolu bir çocuk değildi. Onu en son gülerken ne zaman gördüm hatırlamıyorum bile. Biz çocukluk arkadaşıyız. Onu en son on yaşından önce gülüp eğlendiği zamanları anımsıyorum o kadar. Şimdi ona yürüyemeyeceğini söylesek üzülmez biliyor musunuz? Normal biri gibi ağlamaz, kafaya takmaz. Canımı yakan da bu ya zaten. Kardeşim, yeri geldi abim olarak gördüğüm adama, yürüyemeyeceksin diyince vereceği tepkiden, gireceği bunalımdan korkmam gerekirken vereceği tepkiyi ezbere biliyorum." Başka bir söz çıkmadı Jimin'in ağzından. Gözyaşlarına engel olamıyordu.
Seokjin dolu gözlerle dinliyordu sadece. 'Ben onu gülerken gördüm çok güzeldi' diye bağırmak istedi. 'Ben vereceği tepkiyi bilmiyorum ve korkuyorum' diye bağırmak istedi. Ama sadece gözyaşlarına ev olan yanaklarından akmasına izin verdi.
"Hyung her zaman sert ve net insandı. Ben hiç bizden başkasıyla vakit geçirdiğini hatırlamıyorum. İlk bir iddia sonucu biriyle buluşmaya göndermiştik." Güldü hafifçe. "Buna bile saatlerce laf etti." Namjoon girdi araya, "evet bir internet sitesiydi. Tek dileğimiz yapışkan sapık biri olmamasıydı." Hespi güldü son söylediğiyle.
