"Yardım edin!" Son bir ümitle bağırdı Taehyung. Karşıdan gelen arabayı fark etmemiş ve hızla çarpmışlardı birbirlerine. Kemeri olduğu için direksiyona kafayı çarpmış, camdan fırlama riskini azaltmıştı. Çaresizce diğer arabaya baktı. Ses falan yoktu.
Telefonuna bakındı. Ama çarpmanın etkisiyle yere düşmüştü. Almak için eğildiği anda, koca bir çığlık koptu boğazından. Çarpma etkisiyle ön cam kırılmış, koca bir parça karnına saplanmıştı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Canı ciddi anlamda yanıyordu. Yavaşça yorgunluk çöktü üstüne. Kapattı gözlerini.
Huzuru mu hissetti? Yoksa hissizlik miydi onu böyle yoran?
-
"Tanrı aşkına saatlerdir arıyorum nerde bu? Siz görmediniz mi?" Endişelenmişti Jimin, hepsi huzursuz hissetmişti. "Sakin ol sevgilim. Şarjı bitmiştir belki ha?" Amacı sakinleştirmekti sevgilisini. Ama Jungkook kendi bile huzursuzdu.
"Hah Taehyungdan bahsediyoruz. Telefonunu sadece arama ve mesaj atmak için kullanan birinin ne demeye bitsin sarjı?" Tedirginlikle konuştu. "Bilmiyorum bir yere takılmıştır? Ben en son Seokjin hyung ile gördüm. Onunla çıkmıştır belki arasak mı bi?" Konuştu Mamjoon o da Jimin gibiydi. Taehyung asla böyle yapmazdı.
"Şimdi mi söylüyorsun cidden?" Jimin hemen telefonunu eline alıp, aradığı numarayı tuşladı. İçinden yanında olması için dualar ediyordu. Bir iki çalışın sonunda telefon açılmıştı.
"Alo hyung ben Jimin. Acaba müsait misin? Karşıdan aldığı komutla devam etti. "Şey Taehyung en son seninleymiş, yanında mı acabaDuydukları ile telaşı arttı."Bilmiyorum hyung iki saattir arıyorum ama açmıyor. En sonunda tamamen kapandı telefonu. Evini bile aradım. Hyung açmıyor o yapmazdı böyle."
"Tamam hyung geliyoruz." Telefonu kapatır kapatmaz aceleyle kapıya yöneldi.
"Seokjin hyung'un evine gidiyoruz hadi."
-
Çok güzel bir rüya görüyordu. Seokjin normal de katran karası olan kabuslarla uyanır, soluğu lavobanın yanında alırdı. Ciğerleri çıkana kadar kusardı. Sonra birden kan kokusu geldi burnuna, ağzında ki tat nerdeyse gerçekçiydi. O kadar sıcaktı ki yandığını hissetti genzinin. Güzel rüyası yine karanlıklara bıraktı kendini.
Birden sıçrayarak uyandı. Seokjin hemen lavobaya koştu ne varsa çıkardı içinden. Yüzü kırmızı, ağzında leş bir tat vardı. Elini yüzünü yıkayıp tekrar odasına gitti. Yatağına oturdu kendine gelmek için, bir kaç dakika elleri yüzünde bekledi. Telefonu birden çalınca şaşırdı. Seokjin, bu saate kim diye düşündü. Jimin'i görünce şaşırdı. Ne olmuştu da bu saatte arıyordu?
"Alo?" Jimin'in telaşlı sesi ile düzeldi. "Evet müsaitim." Taehyung'un adını duyduğunda irkildi. "Hayır iki saat önce beni eve bırakıp gitti. Bir sorun mu var?" Olanlar aklına gelince istemsizce eli dudağına gitti. Duyduk ile eli kuçağına düştü, kaşları çatıldı.
"Tamam Jimin. Konum atacağım bana gelin. Burdan evine giden yolu izleriz. Belki bir yere takılmıştır." Kuşku kaplamıştı Seokjin'in içini. Güzel rüyası birden yıldırımlarla siyaha bürünmüştü. Boşuna görmemişti o rüyayı. "Ne olur bir şey olmasın. Kuruntumuz olsun lütfen." Sızlandı seokjin. Hızla üstünü değiştirip odadan çıktı.
Yoongi'ye bakıp huzurla uyuduğunu görünce az bile olsa rahatladı. Kağıda ufak bir not yazıp başına koydu. Saçlarına ufak bir öpücük yerleştirip, anahtarı alıp hızla çıktı evden.
-
"Düz devam et Jungkook. Evine burdan başka yol gitmez." Yön veriyordu Seokjin. "Ben anlamıyorum neden polisi aramıyoruz?" Jimin hemen atıldı. "Çünkü benim zeki sevgilim, aradığımız bir bebek değil. Sırf telefonunu açmıyor diye yirmi altı yaşında olan bir adam için, polisi meşkul edemeyiz. Eğer yol boyu bulamazsak ve 24 saat içinde ulaşamazsak o zaman haber veririz."
