Bölüm 41 : Her zaman ikinci bir yol vardır !

1.4K 87 15
                                    

LEO'NUN AĞZINDAN 

Alex bir hafta geçmesine rağmen hala uyanmamıştı. Bense her an uyanacakmış gibi Alex in başından ayrılamıyordum. Üstelik periler arası savaşın eşiğindeydik. Bu savaşı zaten zor zar kazanabilecekken Alex olmadan bu imkansız gibi bir şeydi. Alex olmadan ben de olamazdım. 

Alex kendi etrafında kalkan oluşturup komaya girdiğinden beri kimseyle konuşmuyordum. Herkes durumumun kötüleştiğini falan söylüyordu bana. Oysa ben eski bendim. Sadece Alex değişmişti. Teni kristal gibi parlıyor ona uzun süre bakmamı engelliyordu. Yinede elimden geldiğince gözümü bile kırpmadan ilk günkü gibi bekliyordum uyanmasını. Uyanıp bir hafta sandalyede oturduğundan heryerinin ağrıdığından şikayet etmesini... gözlerin açar açmaz karşısında beni görmesini istiyordum. Ben onu sakinleştirebilirdim. Yada her ne olursa ona diğerlerinden daha çok hardımcı olabileceğimi biliyordum. 

Alex'le tanışmadan önce aşka inanmıyordum. Aşk küçük çocuklara anlatılan masallardan ibaretti eskiden... Sonra Alex geldi. Gülüşü dünyamı aydınlattı. Dünyam artık ona aitti. Alex tanıdığım en dürüst en huysuz ve en doğal kızdı. Alex güçlüydü. Sadece farklı olduğundan güçlü değildi. Bunca acılara katlanabilmek asıl güç değil miydi...?

Sürekli aklıma Alex'in olmadığı bir hayat yaşadığım - aslında buna pek yaşamak denemez - hayal ediyordum. Hayali bile berbattı. Geceleri Alex'le yanlız kaldığım tek zamandı. Onunla konuşuyordum. Sanki beni duyuyor gibiydi. O benim dediklerimi hep umursardı. Zaten bir benim dediklerimi umursardı. Bir de Brayde'in... 

Alex'in yaşadığı bunca şeyden sonra kendini dış dünyadan - hatta benden bile - soyutlaması normaldi. Gözümün önünde duruyoru. Fakat ona dokunamıyordum. Ve bu his yavaş yavaş umudumu köreltiyordu. Oysa umut etmesini en iyi ben bilirdim bir de Alex... Farklı gibi görünsek de aslında Alex 'le birbirimize benziyorduk. Ve de onun gülüşü kimseye benzemiyordu....

Zaman ilerledikçe Alex'ten uzaklaşmış gibi hissediyordum. Sanki yavaş yavaş Alex, Alex olmaktan çıkıyordu. Sanki umudum o kalkanın yüzünden körelip gidiyordu. 

Alex gözlerimin önünde eriyordu. Teni hala parlak ve hiç olmadığı kadar sağlıklıydı. Fakat zayıflıyordu. Görüyordum ve hiçbir şey yapamıyordum. En acısı da buydu. Alex gözümün önünde ölüyordu.... 

Tanrım kafayı yiyecektim. Tek konuştuğum kişi Alex'ti. onun da beni dinlediğinden bile emin değildim. Apollo son birkaç gündür pek uğramıyordu duyduklarıma göre... - hiç Alex'in başından ayrılmadığımdan neler olduğunu ile tam olarak bilmiyordum -  Ve Apollo Alex'i iyileştirmenin yollarını arıyor gibiydi. Sanki bir şeyler biliyordu da bizden saklıyordu. Ve bu benim hiç hoşuma gitmiyordu. 

Alex uyanasıya kadar yemek bile yemeyecektim. Uyandığında yanında olmalıydım. Bunu beraber atlatabilirdik. 

Allison ise tam tersimde taktik geliştirmişti. Hem durmadan ağlıyor hem de bulduğu her şeyi yiyerek kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Fakat göründüğü gibi pek fayda etmiyordu. Allison bazen bana su getiriyordu. Zorla içtiğim su bozağımdaki düşümlere takılıp orada kalıyordu. Alex olmadan her şeyin rengi solmuş kararmıştı. Allison ağlamaktan yorgun düşmüş olacak ki derin bir uykuya dalmıştı yanımda. Zaten Allison benden sonra en çok Alex'in yanında duran kişiydi grubun arasında... Ve Allison uykusu esnasında anlamsız şeyler sayıklıyor bazen çığlıklar eşliğinde uyanıyordu. 

Her gece yaptığım gibi bu gece de Alex'le konuşmaya başladım. 

Leo- Alex... Bak şu an sana ne olduğunu bilmiyorum ama her şeyden bıkmış olamalısın ki kendini böyle her şeyden soyutladın. Seni anlıyorum. Yaşadıkların kolay şeyler değildi. Bunu birlikte atlatabiliriz. Hep yanında olurum söz veriyorum... Bak sen uyanmıyorsun gözümün önünde yavaş yavaş eriyorsun ya... Ben burda seninle birlikte ölüyorum. Sen yoksan ben de yokum. Ayakta duramıyorum. İhtiyacım var sana.....

Ateş PerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin