''Bana sorsaydın bunu, kesinlikle evet derdim. Ama Tae öğleden sonraki dersime gitmem için ısrarcı. Bu yüzden derse gideceğim. Ne oldu?'' diye sordu Jin. Kafasını makinanın önünde eğilmiş arkadaşına çevirmişti. Onun makine ile olan uğraşına bakıyordu. Sinirli bir nefes verdikten sonra yeniden konuşmuştu. ''Joonie, orada bir düğme var. Ona basınca açılıyor kapak.''

Namjoon Jin'in işaret ettiği düğmeye basmış ve kapağın açılmasını beklemeye başlamıştı. Makinanın kapağı açıldıktan sonra içindeki temiz tabakları çıkarmaya başlamıştı. ''Bir şey olduğu yok. Öğleden sonra birkaç işim var.''

''Ne gibi?'' diye sordu Jin. Geniş bir tencerenin içine tavuğu koymuş ve haşlamak için içine su doldurmaya başlamıştı.

''Jimin'in annesinin yanına gideceğiz Jisoo ile birlikte. Onun dışında avukat ile görüşmeye gideceğim. Benimle gelmek ister misin diye merak etmiştim.'' Dedi Namjoon. Derin bir nefes vermişti. Zorlu sürecin daha yeni başlıyor olduğunu biliyordu. Hala bu konuda konuşuyor olmak onu rahatsız ediyordu. Sadece bir an önce son bulmasını diliyordu.

''Hala zorlanıyorsun demek.'' Dedi Jin. Ocağın altını yakmış; kendine ve arkadaşına kahve yapmak için ısıtıcının içine su koymaya başlamıştı. Belki ki uyanmaya ihtiyaçları vardı.

''Evet. Hala zorluyor beni. Yalnız olmadığımı biliyorum ama tek başıma yüzleşmek zorundaymış gibi hissediyorum. Bilmiyorum.'' dedi Namjoon. Çıkardığı tabakları tezgahın üzerine dizmiş; makinanın kapağını kapatmıştı.

''Böyle hissediyor olman o kadar doğal ki. Ve yalnız olmadığını biliyor olman da büyük bir yol kat ettiğini gösteriyor. Açıkçası merak ediyorum, seni neyin hala bu kadar zorladığını.'' Dedi Jin. Başının üzerinde bulunan cam kapaklı dolaptan iki bardak çıkarmıştı. Kendine Jungkook'un hediyesi olan bardağı ayarlamıştı. Bardağa baktığında gördüğü sarı leke moralini bozsa da kendini durdurmamıştı.

''Yaptıklarını biliyorum. Düşündüklerini biliyorum. Onun da bir ailesi var bunun da farkındayım. Ailesi olduğu için, ne bileyim, fazla mı acımasız davranıyoruz acaba?'' diye sordu Namjoon. Porselen gri tabakları cam kapaklı dolaba yerleştirmeye başlamıştı.

''Acımasız? Bize yaptığı onca şeyden sonra biz mi acımasız oluyoruz? Bize bulduğun sıfat bu mu?'' diye sordu Jin. Şaşkın bir şekilde arkadaşına dönmüştü.

''Hayır, demek istediğim o değil. Yani, o adamı araştırdım tamam mı?'' ellerinin iki parmağını hava kaldırdı ve tırnak işareti yaptı. ''Abimi.'' Derin bir nefes verdi yeniden devam etti. ''Çocuğu iki tane. Dedelerini çok seviyorlar. Kaç tane fotoğrafları var internette. Yani bunu onlara yaptım ya, kendimi huzursuz hissediyorum. Onların gözündeki mükemmel dede profilini yerle bir ettim.''

''Peki, bunları hala saklıyor olmak onlara haksızlık olmayacak mıydı? İnandıkları koca bir yalan vardı ortada. Bu yalana ortak olup, sen de mi bunu sürdürecektin? Tüm olanları ortaya çıkardığımız için asıl doğru olanı yaptık biz Namjoon. Onların korkunç bir yalana inanmalarına son verdik.'' Dedi Jin. Isınan suyu bardaklara boşaltmıştı. Kahveler hazır olduğunda sahiplerini bulmak için hazırdı.

''Evet, bir taraftan öyle. Ben bilmiyorum ya. Kafam acayip derecede karışık. Onlara yapılan haksızlık gözlerimin önüne geliyor. Ona karşı daha fazla nefret ile doluyorum.'' Dedi Namjoon. Tabakları dolaba yerleştirmiş ve kapağını kapatıp yerine oturmuştu.

''İşte içinde olması gereken yegane duygu bu. Bize yapılanları unutma. Onlar Jungkook'a zarar vermeye çalıştı. Ben önüne geçmemiş olsaydım o bıçağın sahibi Jungkook olacaktı. Sadece bununla da bitmedi. Jisoo'ya yapılanlar. Evine adam gönderip, ölümle tehdit ettiler onu. Bunları aklından çıkarma.'' Dedi Jin. Dolu bardağı arkadaşına uzatmış ve tenceredeki şeyin kaynamaya başlamasını beklemeye başlamıştı.

FRIENDS🦋🍀🌈Where stories live. Discover now