[ 8 : Kaderin Kırmızı İpleri ]
Döküldüğüm yerlerden toplanmam çokta uzun sürmedi.
"Bunu mu söylemek istiyordun yani?"
Hoseok, yere saçtığı bir yığın kıyafet arasından seçtiklerini valizine dolduruyordu. "Bilmediğim bir şey söyleyeceksin sanmıştım." Sesindeki bariz hayal kırıklığına kaşlarımı çattım. "Sana benim bile yeni öğrendiğim bir şeyi anlattım. Beni küçümseme." Ellerimi başımın altına koymuş, yatağının ortasına yatmıştım. Ayak parmaklarım belli belirsiz parkeye sürtünüp dururken, seni küçümsemediğimi biliyorsun," dedi. Biliyordum, eh elbette. Fakat biraz şaşırmış gibi yapabilmesini dilerdim. Belki bunun deli saçması bir halt olduğunu söylemeliydi, ne dediğimi bilmediğimi savunabilirdi ya da belki omzunu silkerken bunun geçici bir heves olduğuna benim de kanmamı sağlardı. Hiçbirini yapmamıştı.
"Yine de daha iyi bir tepki verebilirdin. Örgü hırkanı almayı unutma, orası soğuk olur. Yani demek istediğim nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ki? Beni karşına alıp düzgün bir konuşma yapman gerekmiyor mu?"
"Ergenliğe yeni girmiş oğluna mastürbasyon yapmanın sorun olmadığını anlatan baba oğul konuşması yapmak istemiyorum. Hem benim emin olup olmamam neyi değiştiriyor ki? Aklını kullanan herkes bunun geldiğini görürdü zaten." Kafamı ondan tarafa çevirip bordo renkli örgü hırkayı katlamasını izledim. Eğri büğrü bir kumaş yığını haline gelen hırkayı da diğerleri gibi bavula sıkıştırması çok sürmedi. "Ben görmedim," dediğimdeyse kafasını yaptığı işten kaldırmadan, "aklını kullanabilenler kısmını boşuna söylemedim zaten." diyerek omzunu silkti.
Haklı olmasından nefret ediyordum.
Konu Jungkook olduğunda aklımı kullanamadığımı bilen tek kişi olmadığımı bilmekten de öyle.
"Biletini bu kadar erkene aldığın için senden nefret ediyorum." Yatakta doğrulup bedenimi ona çevirerek oturdum.
"Okulum sizinkinden erken başlıyor," son bir haftadır aynı şeyi tekrarlamaktan sıkıldığını belli edercesine tane tane söyledi.
"İlk hafta derslere girmemek seni öldürmez. Çalışkan bile değilsin sen, dersleri kaçırmaktan korktuğuna inanan var mıdır sence?"
"İlk hafta derslere girilmez kuralını kim çıkardı? Ben gireceğim, sen de öyle. Çekmecedeki iç çamaşırlarını uzatsana." Yakınımdaki komodine uzanıp istediği birkaç parçayı verirken homurdanmaya devam ediyordum.
"Daha gitmene neredeyse iki hafta var neden bunu şimdi yapmak zorundayız?"
"İşlerimi son güne bıraktığımda hep bir şeyleri unutuyorum. Şimdi toplayacağız, kalan günlerde de unuttuğum şeyleri teker teker hatırlayıp içine koyacağım. Bunu sana her seferinde açıklamak zorunda bırakıyorsun beni. " Bavulunu kapatıp ayağa kalkarken, "ama şimdilik bu kadar yeter, sıkıldım." diyerek kendini yanımdaki boşluğa bıraktı. Yatak onun ağırlığıyla sarsıldıktan hemen sonra ben de eski pozisyonuma dönüp bu sefer ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim. İkimizin de ayakları yere değecek şekilde yatakta uzanmaya devam ettik.
"Yani," dedim. "Hala bana bunun geçici bir heves olduğunu söylememekte ısrarcı mısın?"
"Yalan söylememi istiyorsan söylerim elbette."
"Biliyorum senin için zor ama sadece biraz mantıklı şeyler söylemeni istiyorum," dediğimde elinin tersiyle koluma vursa da konuştuğunda sesi naif ve yumuşaktı. "Kıçıma anlat sen onu. Sadece seni kandıracak bir şey arıyorsun. Kaçmaya çalıştığın şeyi kesinlikle anlayabiliyorum, yılın en bahtsız yakın arkadaşlar ödülü olsaydı ikimiz alırdık, biliyorsun değil mi? İkimiz de yakın arkadaşlarımıza aşığız."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sidereal • jikook
FanfictionŞansın kapısını çalacağı günü bekleyip durdu fakat kapısını çalan tek şey Jeon Jungkook ve elinde kendi bahçelerinden kopardığına emin olduğu kırık papatyalarıydı. jeon jungkook x park jimin