Bölüm/15

142K 6.6K 2.8K
                                    

Gecikme için çok üzgünüm, okul yüzünden çok aksıyor. Yaklaşık olarak üç dört gündür şu bölümü eklemek için uğraşıyorum, umarım beğenirsiniz. Yetiştirebilmek adına biraz hızlandırdım,umarım göze batacak kadar büyük hatalar yoktur.Yorumlarınız...Allah'ım,her biri çok özel. Ne diyeceğimi bilmiyorum ama beni nasıl mutlu ediyorlar. Lütfen bu bölümde oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin, her biri çok değerli. :3

Multimedia Beyza'nın sevilesi parmaklarından. Alıp ısrasım geliyor, çokça minnoşlu bir şey,ellerine sağlık olsun. :')

İyi okumalar dilerim!

Mutluluk kelimesinin köklerine indiğiniz zaman, insanların üzerinde bıraktığı etkilerden en önemlisi dudaklarda yerleştirdiği gülümsemedir. Bunu herkes bilir. Basit bir kelimedir. Mutlusunuzdur. Ötesi yoktur. Tasvir edilmesi zordur çünkü kalbinizle hissettiğiniz bu duygu tanımlanamazdır işte. Mutlu olursunuz. Gülümsersiniz, kahkaha atarsınız, geriye dönüp baktığınızda göz yaşlarınıza neden olan şeylerin önemsiz olduğunu düşünürsünüz aniden.

İnsanlar mutlu olduklarında, ne ileriyi ne de geriyi düşünürler. Çünkü bunun tadını çıkartmayı bilirler. Hayatınız boyunca her daim hissetmediğiniz bir duygu, şimdi kalbinize misafir olduysa eğer, onu en iyi şekilde ağırlamanız gerektiğini bilirsiniz. Ne acıyı umursarsınız, ne de acının getirisi olan şeyleri.

Doğru olan budur.

Havanın soğuduğunu hissettiğimde, olduğum yerde hareket dahi etmeden gökyüzünü izlemeye devam ettim. Karşımdaki ebediyet, anımsatmaması gereken mavilikleri anımsatsa bile bunu yapmaya devam ettim. Kendime acı çektirmeyi seviyordum. Atlas’ı sevdiğime göre, başlı başına bir gerçekti bu. Onu hala sevmek, beni günden güne tüketse, acı çektirse bile bunu yapmaya devam ediyor oluşum, canımı yakmayı sevdiğimden kaynaklanıyordu, sanırım. Başka ne tür bir açıklaması olabilirdi ki?

Gözlerimin önünde sonsuzluğa uzanan gökyüzüne bakarak düşündüm bu seferde Atlas’ı. Yaptığım tek şeyin onu düşünmek olduğu gerçeğini bir kenara attım ve şimdi, onun dizleri arasında uzanırken, saçları parmaklarımda gezinirken ve göz yaşlarım, onun göremeyeceği bir açıyla yanaklarımdan boynuma süzülürken gökyüzüne bakarak onu düşündüm, yine ve yine.

Bahsettiğim şey buydu. Mutluluk kelimesi zihnime ne zaman düşse, hemen yanında beliren görüntü Atlas’a ait oluyordu. Ben kendimi mutlu düşünmek istediğim zaman, bedenimin yanına onun hayalini yerleştiriyordum. Ama bunun hiçbir zaman gerçek olmayacağını bildiğimden ötürü, dudaklarımda beliren gülümseme hiç gerçekçi olmamıştı.

Şimdi buradaydım.

Onun yanında, onun bedeninin üzerindeydim. Beni sakinleştirmek için okşadığı saçlarımı ilk defa daha fazla sever hale geldim. Fısıldadığı cümleleri duymuyor olsam bile, sırf benim için dudaklarından süzüldüğünü bilerek daha da mutlu oldum. Hissettim, Tanrım. Gerçekten mutlu olduğumu hissettim. Ne onun hayaline tutunuyordum. Ne de yokluğuna. O, şimdi buradaydı.

Hemen benim yanımda.

Gerçekti.

Fakat neden gülümsemediğimi bilmiyordum. Dudaklarımı kıvırmaya ne zaman çalışsam, acıyorlardı. Gülemiyordum. Acı olan şey, gülmek içimden gelmiyordu. Bunun yerine ağlıyordum. Hıçkırıklarımı sessiz tutmak zordu, bunu becerebilmek için kendimi sıkmaktan dişlerim kırılacaktı ama duymasını istemiyordum. Eğer duyarsa, beni dizleri üzerinden kaldırır, neden ağladığımı sorardı. Tüm güzellik bozulurdu, bir daha mutlu olamazdım.

Sanırım bunun gerçek olduğunu bilmek acıtıyordu canımı. Bunca zaman, ona asla sahip olamayacağımı bilerek yaşamışken, on beş dakikalığına onun benimle olduğunu görmek mahvetmişti beni. Mutlu olmuştum ve bunun parmaklarımın arasından kayıp gideceğini bildiğimden ötürü endişeyle kıvranıyordum. Diğer insanlar gibi, mutlu olduğumda geleceği düşünmemek yerine; bundan sonra ne olacak diye ağlıyordum. Öyle bir şeydi ki bu, bunun ellerimden kayıp gideceğini bilemek, yitirme düşüncesi bundan sonraki hayatımda mutlu olamayacağıma işaret gibiydi.

OKYANUS KADAR MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin