cafe

13.3K 909 705
                                    

İyi okumalar. 💎

Okuldan çıkmış bizim meşhur cafe'mize giderken çocuklar kendi aralarında konuşuyordu. Bende boş boş ayaklarıma bakarak yürüyordum, bu günlerde bir garipdim. Baya gerginim ve oldukça fazla ve sık sinirliyim. Bu hiç iyi bir şey değildi her açıdan.

"Ne oldu haneul?" ıseul'ün sesini duyduğumda başımı ayakkabılarımdan kaldırıp ıseul'e baktım. "Hm? Bir şey mi dedin?" diyip kaşlarımı havalandırıp dudak büzdüm. "İyi misin?" diyip elini omzuma koyunca başımı salladım. "Evet, iyiyim." diyip gülümsediğimde gülümseyip kolunu omzuma atmıştı.

Sonunda cafe'ye geldiğimizde içeri girip masaya yerleştik. "Hoş geldiniz bebeklerim!" diyip neşeyle yanımıza yaklaştı jin. "Huh? Haneul iyimisin kuzum?" diyip endişeyle bana baktığında kaşlarımı çatıp kafa salladım. "İyiyim." diyip kaşlarımı havalandırıp jin'e baktım.

"Rengin atmış bebeğim." diyip elini alnıma yerleştirdi. "İyiyim jin, bir şeyim yok." diyip gülümseyip alnındaki elini tutup okşadım. "Bizim keratalar mı gelmiş?" diyip masamıza doğru gelmeye başladı namjoon.

"Yok, gelmedik hyung. Yoldayız." diyip güldü taehyung. "Neden bu kadar salaksın?" diyip göz devirdim. "Ağzımdan aldın haneul." diyip güldü namjoon. "Namjoon, sen yapma bari." diyip gözlerini açarak namjoon'a baktı jin. Bu cafe ikisinin cafe'siydi.

Bende taehyung jimin ve daniel sayesinde tanışmıştım jin ve namjoon'la. Yaklaşık iki yıldır tanırım, çok iyi ve makara insanlardı.
"Size ne getireyim? Aç mısınız bakalım?" diyince güldüm. "Ben çok tokum, sağolsun 3 daltonlar beni doyurdu." diyip tekrar güldüm. "Hmm, bir kokular alıyorum ama. Neyse." diyip güldü, sonunda hepsi siparişini vermişti.

"Bende bir kahve alayım, senin özel çilekli kahvenden olsun ama." diyip sırıttığımda başını eğip, "hemen matmazel." diyip gülümsemişti. Jin ve namjoon gittikten sonra enerjim biraz olsun yerine gelmişti. Sanırım dışarı çıkmak iyi fikirmiş.

"Huh? Çocuklar." tanıdık sesi duymamla gülüşüm solmuştu, bu neden her yerden köstebek gibi çıkıyor? "Nasıl ya?" diyip göz devirdim. Az kaldı ağlayacağım şurada. "Jungkook, gelsenize." diyip masaya davet etti daniel, ağzına bizim müdürün kolu girsin şerefsiz.

"Olur, hadi gel bong cha." mükemmel, bir de gerizekalı kız yanındaydı. "Bilerek mi çağırdınız?" diyip taehyung'a bakmaya başladım. "Oh, hayır tabikide." diyince kafamı masaya eğip ovalamaya başladım. "Aslında bu cafe, yani jin hyung." dediğinde başımı kaldırıp jimin'e baktım.

"Jungkook, jin hyung'un kuzeni." diyip omuz silkti, ne?! Bir bu eksikti, tanrım.. Beni neyle sınıyorsun? "Huh, minik tavşanım gelmiş." diyip masaya geldi hızla jin. Minik tavşan mı? Hayvan gibi herif olmuş, kasları var kasları. Hala minik tavşanım diyor. Hayır ilgimi çektiğinden değil, sadece minik değil. Eminim.

Yanında ki kız garip garip bana baktığında kaşlarımı çattım. Rahatsız olmuştum, ıseul'e baktığımda saf saf bana bakıyordu. "Sen takma orayı bak sana ne anlatacağım." diyip beni sakinleştirmeye çalışmıştı, tanrım çok şirin.

"Ne anlatacaksın?" diyip merakla gözlerimi açıp ıseul'e baktım. "Bir gün iki domates varmış, karşıdan karşıya geçerlerken biri diğerine demiş ki fıck fıck." dediğinde mal mal suratına bakmaya başaldım. Sonra anlayınca birden kahkaha atmaya başladım.

Salak, resmen gelmiş ne anlatıyor bana. Gözümde flaş patlamasıyla gülüşüm solmuştu. Flaşın geldiği tarafa baktığımda sinirlenmiştim. "Ups!" diyip kaşlarını havalandırdı jungkook, bir saniye o beni mi çekti? "Ne yapıyorsun sen?" diyip kaşlarımı çatıp ayaklandım. Jungkook'un sandalyesinin yanına geçip telefonu elinden almaya çalıştım fakat vermiyordu.

"Ya ilk defa gülerken yakaladım, ölümsüzleştirmek istedim." diyip telefonu bir sağ eline bir sol eline alıyordu. "Ver şunu, sil çabuk fotoğrafımı." diyip bağırdım, ama vermemeye yeminliydi.

"Eğer o telefonu yakalarsa parçalar, haberin olsun." diyip ellerini 'benden söylemesi' der gibi havaya kaldırıp dudaklarını aşağı sarkıttı taehyung, haklıydı yakalarsam parçalayacaktım.

"Ah, lanet!" diyip düşmemek için sandalyeye tutundum, tanrım! Ayağım burkulmuştu, bir saniye bir ölüp geleyim ben olmuyor böyle. "Ne oldu?" diyip endişeyle bana baktı ıseul. "Ayağım burkuldu. Ah! Acıyor!" diyip dişlerimi sıkarak konuştuğumda jungkook ayağı kalkıp bana yardım etmeye çalıştı ama izin vermeyip itmiştim.

"Gel buraya." diyip elini belime sardığında göz devirdim, bir sal beni ya. "Bırak, istemiyorum ya!" diyip itmeye çalıştım, ama ayağım çok ağrıyordu. Ona vurmaya çalıştığım elimi alıp omzuna attığında sinirle küfürler mırıldandım kendi kendime. Ama jungkook duymuş olacakki sırıtıyordu.

"Görüyorsunuz işte, böyle böyle öldürecek beni." diyip kaşlarımı çatıp bizim çocuklara baktım. "Ne oldu?" jin masaya gelip bir bana birde eğilmiş ayağıma bakan jungkook'a baktı. "Hiç, ayağım burkuldu sadece." diyip gülümsediğimde başını sallayıp gülümsedi. "Hm, tama-bir saniye ayağın mı burkuldu?" diyip hızla eğilip ayağıma bakmaya başladı.

"Acıyor." diyip dudak büzüp kaşlarımı çattım. Herşey tastamam bir bu eksikti. "Bekle, ben bir krem getireceğim. Sürüp saralım ayağını." diyip mutfağa doğru ilerledi hızla. "Sen felaket tellalı falan mısın jungkook?" diyip sert sert karşımda duran bedene baktım.

Sırıtarak suratıma baktığında göz devirdim. "İyide gören gördü, ben bir şey yapmadım ki." diyip dudaklarını aşağı sarkıttı, nah bir şey yapmadın. "Ama hep senin yanında bana bir şeyler oluyor nedense?" diyip tek kaşımı kaldırdım. "Teşekkür edeceğine birde azarlıyorsun." diyip göz devirdi bong cha denen süs bebeği.

O makyaj yüzünde ağırlık yapmıyor mu acaba? "Sen de ilgilenmesene kookie, şımarığın teki işte." diyip jungkook'a ithafen konuştuğunda gözlerimi kapayıp kafamı arkaya attım. Sakinleş, evet. Sadece sakin ol.

"Bong cha, haneul sinirlendirmeni önermem." diye fısıldadı taehyung. Haklıydı, kalkıp sinirimi onun saçını yolmakla çıkartabilirdim. Ve çok da güzel olurdu. "Çok haklı, eğer sinirlenirsem aklına gelmeyecek şeyler yapabilirim." diyip dik dik karşımdaki kıza baktım. Cidden nasıl duruşu bile gıcık olabilir? Gerizekalı.

"Getirdim. Al bakalım." diyip kutuyu jungkook'a uzattığında göz devirdim. "Ben yapabilirim jin." diyip göz devirdim. "Eh, madem ben sebep oldum, benim tamir etmem lazım." diyince kaşlarımı çatıp anlamazca suratına baktım. "Ne tamir ediyorsun acaba? Televizyon falan mı?" dediğimde güldü. "Televizyon bile senin kadar çok konuşmuyor." diye mırıldandığında kaşlarımı çatıp sağlam ayağımla ayağına vurup derin bir nefes verdim. Oh olsun sana.

Oy ve yorum yapmayı ihmal etmeyin aşklarım. Sizi seviyorum kendinize cici bakın! 💜💞

apartment 55 ° jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin