Bölüm 13: Cadılar Bayramı

2.6K 241 58
                                    

"Yazar bu bölümü Dramione videoları izledikten sonra yazdığı için kendi hüznünün aksine bu bölümün çok eğlenceli olmasını istemiştir." *göz yaşları*

"Hermione," diyorum yürürken. "Anlamıyorsun."

"Anlıyorum!" diye çıkışıyor. "Ve sana sorun olmayacağını söylüyorum."

"Sana öleceğini söylüyorum Hermione!"

"Sana umrumda olmadığını söylüyorum, Draco."

Gerçekten beni anlamıyor. Tom Riddle- yani Voldemort geri dönecek ve beni sorumluluklara boğduğunda öldürmemi isteyeceği kişilerden biri Hermione olacak. Dumbledore'la konuştum ve bana korkmamam gerektiğini, Voldemort istediği takdirde ona katılmamı söyledi. Bir casus olarak. Onun güvenini kazanmak için ne isterse yapmam gerektiğini belirtti ki ölmeyeyim. Ama eğer Hermione'yi öldürmemi isterse yapamayacağımı biliyorum.

"Lütfen artık Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'den bahsetmeyelim." diyor Hermione taş heykellerden birinin üstüne oturarak.

"Tamam," diyorum. "Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'den bahsetmeyelim."

"Bu akşam Cadılar Bayramı için ziyafet var!" diyor gülümseyerek.

"Doğru ya!" diyorum. "Lütfen bana bir garkenez gibi giyineceğini söyleme."

"Bir Veela kılığına gireceğim." diyor. "Sanırım Cadılar Bayramı'nda en güzel gözüken kişi ben olacağım."

"Veela kılığına girmeden de çok güzelsin." diyorum. Sürekli kendime Hermione'yle çıkmadığımızı hatırlatmam gerekiyor, ama o bu çok zor.

"Sen ne giyeceksin?" diyor yanakları kızarırken.

"Sanırım bir vampir kostümü giyeceğim." diyorum. Kahverengi gözleri genişliyor, ağzından "Vay canına." kelimelerinin çıktığını duyuyorum. Saate bakıyor: "Eh, hazırlanalım o zaman." Bana sarılıyor ve yanımdan ayrılıyor. Ben de hazırlanmak üzere Slytherin ortak salonuna iniyorum, ziyafetin başlamasına az zaman kalmış.

Bembeyaz, şekilli bir gömlek üzerine üstü siyah, içi koyu mor olan bir pelerin takıyorum. Gömleğin üzerinde kırmızı lekeler var ve pantolonum pelerinimle aynı renkte, siyah. Aynada kendime bakıp sarı saçlarımı hafifçe geriye doğru tarıyorum, sonra dişlerimi sivriltecek küçük bir büyü yapıyorum. 

"Hermione seni çok beğenecek." diyor Pansy Parkinson ortak salonda dururken. Bana böyle demesi, açıkçası biraz rahatsız edici.

"Te-teşekkür ederim." diyorum ve hızlıca yanından ayrılıyorum. Pansy'nin 1. sınıftan beri benden hoşlandığını düşünüyorum. Büyük Salon'a gitmek üzere yukarı çıkarken Hermione'yle çarpışıyorum. Saçları tıpkı Veela saçları gibi solgun ve sarı, aslında renkleri benim saç rengime benziyor. Upuzunlar ama Hermione'nin yüz hatları hâlâ aynı. Bu da onu çok, çok güzel yapıyor.

"Çok güzel-" yutkunuyorum. "Çok güzel olmuşsun."

Gülümsüyor. "Harika gözüküyorsun!" Sonra arkadan gelmekte olan Ron ve Harry'i görüyorum. İkisi de kurtadam kılığına girmişler. Dördümüz Büyük Salon'a doğru giderken Neredeyse Kafasız Nick bize el sallıyor ve Kanlı Baron'un gelmesiyle ortamdan tüyüyor. Malesef ziyafet başladığında onlardan ayrılmak zorunda kalıyorum çünkü beni Gryffindor masasına ya da onları Slytherin masasına almıyorlar.

"Bir ayrıcalık olsa?" diyorum.

"Olmaz," diyor McGonagall. "Üzgünüm Malfoy, elimden bir şey gelmez."

"Yakında dans başlayacak zaten!" diyor Neville kafasını uzatarak. "Yani eğlence kısmında binaların bir önemi yok!"

Hafifçe kafa sallıyorum ve Slytherin masasına gidiyorum. Slytherin'de bu sene Crabbe ve Goyle'la takılmıyorum. Adı Nico olan bir çocuk var, genelde onunla konuşuyoruz. Ben de gidip Nico'nun yanına oturuyorum. 

"Selam." diyor Nico yemeklerin masanın üzerinde belirmesiyle.

"Selam." diyorum.

"Ne kadar harika değil mi?" diyor, kostümünde melek kanatları var ama siyahlar. Aslında oldukça hoş bir kostümü var. "Yemeklere bayıldım!" diye devam ediyor ağzına puding doldururken.

"Harika!" diye onaylıyorum ve ben de yemek yemeye başlıyorum. Hermione ara sıra arkasını dönüp olduğum yere bakıyor, göz göze geliyoruz.

"Hey," diyor Nico. "Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Tabi dostum." diyorum. "Ne istersen."

"Ginny Weasley'i tanıyorsun sanırım." diyor ellerini silerken.

"Evet, tanıyorum."

"Acaba beni de tanıştırabilir misin diye merak etmiştim..."

Gülmek istiyorum, eğer bunu Ron duysaydı ne düşünürdü kim bilir. Ama yine de "Peki," diyorum. "Aslında onun yanına gidip konuşursan daha kolay tanışırsınız." Ağzıma bir tavuk parçası atıyorum.

"Deneyeceğim." diyor.

"İyi şanslar."

"Teşekkürler!"

Yemek bittikten sonra onların yanına geri dönüyorum ve yanımda Nico da var. "Bu Nico," diyorum. "Slytherin binasından, arkadaşım."

"Selam." diyor Nico onlara gülümseyerek ve el sallayarak. Hepsiyle tek tek tanışıyor, ancak Ginny'le tanıştığında elini daha uzun süre sıktığını farkediyorum. Birdenbire masalar yok oluyor ve Büyük Salon bomboş kalıyor. Mumlar renkli ışıklara dönüşüyor ve öğretmenlerin olduğu yerde bir müzik grubu beliriyor.

"Yaşasın!" diyor Ginny. "Eğlence zamanı!" Nico onu elinden tutup kalabalığa doğru gidiyor. Ron arkalarından şaşkın bir şekilde bakarken, "İyi çocuktur." diyorum ve Harry'le ben ona bakıp gülüyoruz. Ron, Harry ve ben kurtadam ve vampirler arası dövüşüyormuşcasına oyun oynuyoruz. Hermione'yse Neville'e konuşuyor. 

"Hermione'den uzak dur!" diyorum şakasına. Gidip Hermione'nin boynuna sarılıyorum. Neville bu çok komik bir şeymiş gibi gülmeye başlıyor. Neville, etrafında olmamızı seviyor. Sanki insanları ısırmış gibi yapıyorum ve Harry sarhoş bir kurtadam gibi gelip bana pençe atmaya çalışıyor. Ron ise aynısını yapmaya çalışırken yere düşüyor. Karanlıkta ayağa kalkması zor oluyor ve bu hepimizi güldürüyor. Işıklar bir yanıp bir sönerken Nico ve Ginny'nin sarılmakta olduğunu görüyorum ama bundan Ron'a bahsetmiyorum.

O sırada Fred ve George geliyor. Onlar... parlıyorlar! Kendi icat ettikleri bir şey olsa gerek, diye düşünüyorum. Üstlerine 10 dakikada bir toz serpiyorlar ve parlamaya başlıyorlar. Dikkat çekiciler ve oradan oraya koşup dans edecek kız arıyorlar. Bu gece gerçekten harika. Voldemort bir kez olsun aklıma gelmiyor. Kimsenin aklına gelmiyor.

Gidip hareketli şarkılarda dans etmeye başlıyoruz. Ben pelerinimi savururken elim yanlışlıkla Ravenclaw'dan bir birinci sınıfın suratına çarpıyor. Kız ağlamaya başladığında onu susturmaya çalışıyorum. Aradan beş dakika geçip hâlâ susmadığında, oradan ayrılıyorum ve başka bir yerde dans etmeye gidiyoruz. Burası sesin yükseldiği yere daha yakın bir yer.

"Belimi tut!" diyor Hermione.

"Ne?" diyorum. "İyi de bu slow dans şarkısı değil-"

"Belimi tut!" diyor tekrardan. "Harry'e senin belini tutmasını söyle ve Ron'da onunkini tutsun!" 

"Tamam!" diyorum. Ne yapmaya çalıştığını o zaman anlıyorum. Bir tren gibi tüm Büyük Salon'u dolaşmaya başlıyoruz, her adımda bu trene daha çok kişi ekleniyor. Bu büyücü-trenimiz birkaç dakika içerisinde Weasley ikizlerinin korkunç Cadılar Bayramı şakalarına yakalanmasıyla daha da ilginç bir hâl alıyor. Korkuyoruz ama gülüyoruz. Yorulduğumu hiç hissetmiyorum, çünkü hayatımdaki en güzel gecelerden birini yaşıyorum.

NOT: Selam! Bundan sonra bölümlerde çok fazla vote ve okuyucu beklemeyip daha çabuk yayınlayacağım. Ancak tabi ki bu sizin vote ve yorumlarınızı önemsemediğim anlamına gelmez. Sizleri çok seviyorum ve umarım siz de bu hikayeyi seviyorsunuzdur! 

DIP NOT: Aynı zamanda yeni hikayem YOUTUBER'a da şöyle bir göz atsanız fena olmazdı...

Draco Malfoy: Gerçekte Nasıl Biriydi?Où les histoires vivent. Découvrez maintenant