2 | AV

59K 2.3K 341
                                    

"Gerçek şu ki, bir yamacındayım
o kederlerle dolu derin vadinin:
bitmeyen ağıtların gürlemesini toplayan."

Dante Alighieri

***

Annem küçükken seni dinleyecek hiç kimse yoksa unutma ki gök kubbe ve onun yaratıcısı vardır derdi.
Kendimi yalnız hissettiğim vakitler göğe bakıp Allah'tan aman dilememde bundandı. O an hiçbirşeyin tasası olmazdı üzerimde.

Ne gelecek fırtınanın habercisi kara bulutların acımasız karanlığı, ne yalnızlığın göz kırpan sinsiliği, ne tamamlanamamış şiirlerin kırılmış hevesi, ne gün boyu ordan oraya koşuşturan ayak tabanlarımın kesif sızısı, ne endişeden yediğim bereli tırnaklarımın çirkin görüntüsü, ne gecenin giz dolu belirsiz rengi..

O an yalnızca ben olurdum. Ve
bir de yer gök. Hayali şefkatlerle sarmalanırdı küçük bedenim. Kuşların neşesi, mavinin sevinci göğün huzuru konuşurdu. Selma o endişeli gözlerinden, soğukkanlı donuk hareketlerinden azat edilir çocuk olurdu. Öksüzlüğünün buruk kederi uçar giderdi. Bilinirdi ki aciz varlıklardık, ve her ne kadar inkar etsek de bir tarafımız sevgiye ve bir insanın yarenliğine hep muhtaçtı.

Gözümü çakır renkli aydınlık semadan ayırıp İskender'in yürüdükçe kasılıp gevşeyen geniş omuzlarına ve yakalayacağı av için tetikte bekleyen gergin bedenine sabitlerken iç çektim. Ve bu eylemi olabildiğince sessiz gerçekleştirdim zira bana çıkaracağım en ufak seste dahi etraftaki kuşların ve hayvanların ürküp kaçabileceğini söylemiş keskince talimat vermişti.

Şimdiye değin bir turna bir de iri bir yaban tavşanı avlamıştı. Elimdeki hasır sepete içim burkularak bakarken kapağını daha sıkı örttüm. İkisi de kafaları kesik halde içindeydi.
Her ne kadar onları avlamaması için çekinerek ricada bulunmuş olsam da beni dinlememiş yine kendi bildiğinden şaşmamıştı. Avlamanın onun için atalarından kalma yadigar bir uğraş ve kafa dağıtıcı bir eylem olduğunun bilincindeydim. Ve itiraf etmeliydim ki işinin ehli kusursuz bir avcıydı.

Bileğime konan küçük çekirgeyle düşüncelerimden sıyrıldım ve çığlığımı son anda güç bela yutup ürkekçe zıpladım. Kolumu panikle silkeleyip çekirgenin gitmesi için uğraşırken İskender'in arkasını dönüp bu gülünç ve utanç verici manzarayı görmemesi adına içten içe dua ediyordum. Kolumu daha hızlı silkelerken çekirge nihayet inadını kırmış uçup gitmişti. Ancak yakalanmaktan yine de kurtulamamıştım.

"Küçücük bir çekirgenin canını alacağı yok."

Alaycı sesiyle yüzüm asılırken;
"Pek tabii farkındayım yalnızca ani saldırısı üzerine şaşırmış bulundum." diye karşılık verdim.

Başını geriye atarak tok bir kahkaha koyverdi. Dalgasını iyice geçmeden bırakmayacağını bilmeliydim.

"Yaralandın mı bari?"

Yanaklarım yanarken elbiseme bulaşmış kuru yaprak kalıntılarını elimle temizleyip mırıldandım. Esasen hiç cevap vermek istemiyordum.

"Hayır iyiyim."

Ansızın yavaşça durur tüfeğini temkinli hareketlerle göğe nişan alıp gözlerini kısarken; "Ama herhangi bir saldırıdan yara almadan sıyrılmak olanaksız, yaralı olmadığına emin misin?" diyerek dalgasına devam etti ve gözlerini daha da kıstı. Yanaklarımın içini ısırırken sabır dileyerek temiz havayı ciğerlerime armağan ettim. Hava git gide kararmaya başlamıştı ve orman karanlık basınca gündüz göründüğünün aksine masalsı değil ürkütücü bir büyücü şehri gibi görünürdü.

Hasbelkader Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin