1 [Düzenlendi]

67.1K 1.5K 254
                                    

Bazen bir Edward olmayı dilerken bazen de bir Jacob olmayı diliyordum.İkisi de apayrı varlıklardı; biri vampir, biri kurt adam ama en büyük benzerlikleri ikisinin de normal olarak adlandırdığımız Dünya üzerinde insanlardan farklı canlılar olmasıydı. Biri yıllar önce ölüp yok olması gerekirken evrenin yanlışlıklarından dolayı ölümsüz olup insan ile ölü arasında kalması, diğeri de bir lanet yüzünden ya da atalarından dolayı ne insan ne de kurt olabilmesi ortaya farklı türleri var etmişti. Bende onlar gibi hızlı olma istemem de yanlış bir şey yoktu. Evet, bende hızlı olmayı istiyorum çünkü her zaman ki gibi yine geç kalmıştım. Abimin dediğinde haklıydı sanırım; bir yere zamanında gidebilsem maymunlar dünyayı ele geçirirdi. Çantamı koluma takıp ayakkabılarımı zorla ayağıma geçirdim. Evden çıkar çıkmaz bir eksikliğin olduğunu fark etmem çok zamanımı almadı. Anahtarımı evde unutmuştum. Emin olmak için biraz çantamı kurcaladım ama yine de yoktu.

Daha fazla zaman kaybetmemek için anahtarımdan umudu keserek taksi aramak için anayola ilerledim. İlerlediğim yola bakmadan, yolda taksi ararken bir ağaca çarptım. Pardon! Ağaç değil bir insandı. Aslında şuan gördüğüm genç adama insan demek abim ve Burak'ı hayvan sıfatına koymaktı.

Bana çarptığı için dilemediği özrü bir yana tek bir mimiği bile oynamadan öylece durdu.

"Kör müsün kocaman beni göremedin mi? Tamam o kadar kocaman değilim ama bir cüssem bir ağırlığım var ya da en azından bu gezegen de yer kaplıyorum."

Sonlara doğru sesim gittikçe kısılmaya başlamıştı. Gözlerinde olan güneş gözlüklerinden bana bakıp bakmadığına bile emin olamıyordum. Konuşmak için ağzını açmıştı ki son anda diyeceğinden vazgeçerek yanımdan geçip gitti.

Gözlerimi kapatarak sinirle nefes aldım. Geriye dönüp durdurmak üzereydim ki yanımda beliren taksiyi durdurup kendimi içine attım. Taksi kafenin önüne geldiğinde ücreti verip arabadan indim. Her zaman gittiğimiz, tatlı kekler yapan bir yerdi burası. Kapıyı açıp içeriye girdim. Duvarlarında küçük kahve resimleri olan şirin bir kafeydi. Tozpembe sandalyelerin arasına tahtadan masalar, pastanın ortasına konulmuş mumlar gibi duruyordu. Her masanın üstünde sallanan şık ama küçük avizeler ve tavanı kaplayan plaj manzarası...

Daha fazla oyalanmayıp azar yemeye hazır küçük çocuklar gibi yavaş adımlarla masaya gittim. Burak, parmaklarını masada ritim tutturarak önünde duran kahve fincanını inceliyordu. Yanında oturduğum da geldiğimi zaten biliyor gibi anında konuşmayı başladı.

" Adelya yine seni beklemekten ağaç oldum ve bir sürü meyve verdim hangisinden istersin?"

Yine saçma ama laf sokan şakalarını yapmaya başladı. Aslında çarptığım ağaca insan demek gibi Burak'ın yaptıklarına da şaka demek yanlış olurdu.

"Salağın tekiyle çarpıştım. Özür bile dilemedi hatta yüzüme bile bakmaya zahmet etmedi. Hayır kendini ne sanıyorsa tamam anlıyorum yakışıklı olabilirsin ya da ego sahibi olabilirsin ama her insan-"

"Anlaşılan çocuk seni umursamadı. "

" Ağzının başka yerlerine gitmesini ister misin?"

Elini görünmez bir fermuar varmış gibi ağzına götürüp fermuarı çekti. Garson siparişimi almaya gelince her zaman ki gibi limonlu soğuk çay istedim.

Burak, benim çocukluk arkadaşımdı. Okul öncesi eğitimden bu yana aynı okulları seçmiştik. Lise hayatından vazgeçen Burak olmuştu, benimle aynı liseyi tercih ederek yine ayrılmazlar grubu bir arada olmuştu.

Arkadaşım Olur Musun?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin