XIII

2.2K 64 25
                                    

Nastasya çıkar çıkmaz yerinden kalktı, kapıyı çengelledi, az önce Razumihin'in gösterdiği, ama sonra yeniden sarıp sarmaladığı paketi çözdü, elbiseleri çıkardı, giyinmeye başladı. Tuhaf şey: Tümüyle sakinleşmiş gibiydi; az önceki yarı çılgın sayıklamalarından da şu son zamanlarda içini saran paniğe eğilimli korkularından da eser kalmamıştı. Tuhaf ve beklenmedik bir sakinleşmenin ilk dakikalarını yaşıyordu. Hareketleri kesin ve açıktı, sağlam bir kararlılığın izlerini taşıyordu.

— Bugün, hemen bugün! –diye mırıldanıyordu kendi kendine.

Hâlâ güçsüz olduğunu anlamakla birlikte, dinginliğe, sabit fikre varan bir ruhsal gerginliğin verdiği güven duygusunu, gücü duyuyordu. Sokakta ayakta duramayıp düşeceğini de sanmıyordu. Tepeden tırnağa yeni giysilerine büründükten sonra, masada duran paralara bir göz attı, biraz düşündü, sonra hepsini cebine indirdi. Yirmi beş ruble kadar bir şeydi. Razumihin'in giysiler için harcadığı paranın artanı olan bozuk beşlikleri de aldı. Sonra yavaşça kapının çengelini kaldırdı, odasından çıktı.

Merdivenlerden inerken kapısı ardına kadar açık olan mutfağa bir göz attı: Nastasya arkası kapıya dönük, eğilmiş, ev sahibi kadının semaverini yelliyordu. Hiçbir şey duymamıştı. Zaten kalkıp dışarı çıkabileceği kimin aklına gelebilirdi ki? Bir dakika sonra sokaktaydı.

Saat sekiz sularıydı, güneş ha battı ha batacaktı. Ortalık eskisi gibi boğucu sıcaktı; ama o, şehre yapışmış bu tozlu, pis kokulu havayı derin derin içine çekti. Başı hafifçe döner gibi oldu; birden alev alev yanan gözlerinde ve zayıflamış sapsarı yüzünde yabanıl bir gücün ışıltısı dolaştı. Nereye gideceğini bilmiyordu, düşünmemişti bile bunu; bildiği bir tek şey vardı: Bütün bunlara hemen bugün, şu anda bir son vermesi gerekti, yoksa eve dönmeyecekti; çünkü artık böyle yaşamak istemiyordu. Ama nasıl son verecekti? Hiçbir düşüncesi yoktu bu konuda. Aslında düşünmek de istemiyordu. Düşünce denen şeyi kovmuştu kafasından; acı veriyordu düşünceleri ona. Bildiği, hissettiği bir tek şey vardı: Şöyle ya da böyle, her şey değişmeliydi; umutsuzlukla, tuhaf bir inançla ve kararlılıkla,

— Değişsin de, nasıl değişirse değişsin, –diye tekrarlayıp duruyordu.

Eski bir alışkanlıkla, her zamanki gezinti yollarından yürüyerek Samanpazarı'na yöneldi. Ama Samanpazarı'na varmadan, köprüye giden sokağın oradaki bir tuhafiye dükkanının önünde, içli bir romans çalmakta olan siyah saçlı genç bir laternacı gördü. Laternacı, kaldırımda, hemen önünde duran on beş yaşlarında bir kıza eşlik ediyordu. Kızın üzerinde sokak kadınlarında görülen türden giysiler vardı: Kıl dokuma geniş bir eteklik, üzerinde bir İspanyol şalı, elinde eldivenler, başında da tüyleri ateş rengi hasır bir şapka... Hepsi de eski püskü şeylerdi. Sokak kadınlarının o çatlak, ama oldukça hoş ve gür sesiyle, çevredeki esnafın vereceği birkaç kopeği gözleyerek romans okuyordu. Raskolnikov kızı dinlemekte olan birkaç kişinin yanına sokuldu, biraz dinledi, sonra bir beş kopeklik çıkarıp kızın avucuna sıkıştırdı. Kız birden şarkıyı en tiz, en içli yerinde bıçakla kesmiş gibi durdurdu, laternacıya dönerek sert bir sesle,

— Yeter! –dedi, ikisi birlikte ilerideki dükkana doğru yürüdüler.

Raskolnikov birden yanı başında duran ve kendisi gibi laterna dinlemekte olan yaşlıca bir adama döndü ve:

— Sokak şarkılarını sever misiniz? –diye sordu.

Görünüşüne bakılırsa işsiz güçsüz biri olduğu anlaşılan adam, yabanıl, şaşırmış gözlerle Raskolnikov'a baktı. Raskolnikov'sa, sokak şarkılarından değil de bambaşka şeylerden söz ediyormuş gibi:

— Ben severim, –dedi.– Hele de soğuk, karanlık ve nemli güz akşamlarında, hani gelip geçen herkesin yüzünün yeşile çalan bir sarılıkta ve hasta gibi göründüğü ıslak güz akşamlarında, laterna eşliğinde söylenen bu sokak şarkılarını çok severim. Ya da dingin, lapa lapa kar yağan rüzgarsız kış akşamlarında, hele bir de karların arasından sokak lambaları ışıldıyorsa, bu şarkılar çok daha doyumsuz olur... Biliyor musunuz?..

Suç ve CezaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin