XI

2.2K 82 19
                                    

Zosimov uzun boylu, şişman bir adamdı; sinekkaydı tıraşlı tombul yüzü renksizdi; dümdüz saçları beyaz denilebilecek kadar açık sarı idi; tombul parmaklarında altın bir yüzük göze çarpıyordu; gözlüklüydü. Yaşı yirmi yedi vardı. Üzerinde ince kumaştan, dökümlü, zengin bir pardösüyle, açık renk yazlık bir pantolon vardı. Gömleği kusursuz, saat kordonu kocamandı. Hareketlerinde uyuşukluğa varan bir yavaşlıkla, özentili bir senlibenlilik vardı. Gizlemek için onca çaba harcamasına karşın, kendini beğenmişliği her hareketinden belli oluyordu. Tanıdığı herkes onu çekilmez bir kişi olarak niteler, ama işinin ehli olduğunu söylerdi.

— İki kez uğradım sana kardeş, –diye bağırdı Razumihin,– gördüğün gibi hasta kendine geldi!

Hastanın yatağının ayak ucuna oturan ve oturur oturmaz da yatağın olanak verdiği ölçüde yayılıveren Zosimov, Raskolnikov'u dikkatle süzerek:

— Görüyorum, görüyorum, –dedi.– Ee, şimdi nasılız bakalım?

— Hep böyle canı sıkkın duruyor, –dedi Razumihin,– az önce çamaşırlarını değiştirdik, neredeyse ağlayacaktı.

— Anlaşılıyor... Madem istemiyordu, daha sonra da değiştirebilirdiniz çamaşırlarını... Nabız harika! Başın hâlâ ağrıyor galiba?

Raskolnikov birden yerinden doğruldu, sinirli sinirli:

— İyiyim ben, –dedi,– hem de çok iyiyim!

Ama hemen sonra yeniden yastığının üzerine kapanıp duvardan yana döndü. Zosimov gözlerini dikmiş, onu dikkatle süzmeye devam ediyordu.

— Çok güzel... –dedi kayıtsızlıkla.– Her şey olması gerektiği gibi... Bir şeyler yedi mi bari?

Yemesi için neler verdiklerini anlattılar ve başka neler verebileceklerini sordular.

— Her şey verebilirsiniz... Çorba, çay... Mantar, salatalık, tabii yasak... Sonra sığır eti... Canım işte gevezeliğe ne gerek var!..

Razumihin'le bakıştı:

— Şurup falan gibi şeyler de istemez... Ben yarın gene gelir görürüm... Hatta bugün... Evet...

— Yarın akşam kendisini biraz gezdireyim istiyordum, –dedi Razumihin,– Yusupov Parkı'na, sonra Kristal Palas'a...

— Yerinde olsam, yarın onu hiç kıpırdatmazdım... Ama yine de... Neyse, daha sonra bir bakarız...

— Ben de tam bugün yeni evime taşınmam şerefine arkadaşlara bir yemek verecektim... Şuraya, iki adım öteye taşındım... O da gelebilseydi... Bir divana uzanır, aramızda bulunurdu!

Birden Zosimov'a dönerek sordu:

— Sen geliyorsun, değil mi? Unutma bak, söz verdin!

— Geç bir saatte belki gelirim. Neler hazırladın bakalım yemek için?

— Pek bir şey yok: Çay, votka, balık... Sonra, börek... Biz bize olacağız!..

— Kimler yani?

— Hep bu semtten kişiler ve ihtiyar dayımdan başka hepsi yeni tanışlar... Hoş, dayım da eski sayılmaz... Petersburg'a daha dün geldi. Bazı işleri varmış... Kendisiyle dört beş yılda bir görüşürüz.

— Ne iş yapar dayın?

— Ömrünü birtakım taşra kasabalarında posta müdürlüğü yaparak, acınası bir yaşam sürerek geçirdi... Şimdi altmış beş yaşında ve emekli... Öyle uzun uzadıya sözü edilecek biri değil... Ama ben severim kendisini. Sonra, yine semtimizden sorgu yargıcı Porfiri Petroviç gelecek... Sen de tanırsın onu.

Suç ve CezaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin