"Nasıl gidiyor o pezevengin doğum günü?" Bir hıçkırık kaçtı dudaklarımın arasından. Elimi ağzıma kapattım. Ama ağlamam durmuyordu.

"Tuğçe bir şey mi yaptı sana?" Sesi yükselmişti ve birkaç hışırtı sesi geliyordu sanırım evden çıkıyordu.

"Bulut beni alır mısın?" Bir hıçkırık daha firar etti.

"Biliyordum bir şey olacağını. Neredesin konum at hemen geliyorum." Telefonu kapatıp konumu gönderdim ve dizlerimi kendime çekip ağlamaya devam ettim.

Çok geçmeden önümde bir araba durdu ve içinden inen Bulut yanıma koştu. Yavaşça ayağa kalkıp ona baktım. Bir şey demeden kollarını açıp beni göğsüne yasladı. Sweatinin uçlarından sıkıca tutup sessizce ağlamaya devam ettim. Hiçbir şey demeden yavaşça saçlarımı okşamaya başladı. Sanırım sakinleşmemi bekliyordu. Biraz daha böyle kaldıktan sonra kollarını benden ayırıp yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözyaşlarımı başparmağıyla yavaşça sildi.

"Gel arabaya binelim üşütüp hastalanacaksın." Yavaşça başımı sallayıp arabaya bindim. Arabadayken bana ne olduğunu sormak istediği ama soramadığı belliydi. Birine anlatmaya ihtiyacım vardı ve bu kişinin Bulut olması şu anlık çok iyiydi çünkü bizimkilerin tepkilerini kestiremiyordum.

"Evine gittiğimde kapıyı bizim dönemden Yeşim açtı ve üstünde onun tişörtü vardı. Sonra arkasından Emir geldi." Artık ağlamıyordum ama hala sinirim fazlasıyla vardı. Anlatmaya devam ettim ve beni bölmeden dinledi. Anlatacaklarım bittiğine arabanın durduğunu fark ettim. En sevdiğim kahvecinin önündeydik.

"Normalde yanında küfür etmem biliyorsun o yüzden şimdiden az sonra söyleyeceklerim için özür diliyorum. Bu aptal orospu çocuğunu geberteceğimden emin olabilirsin." Daha bir şeyler söyleyecek gibiydi ama kendini tuttuğu belli oluyordu. "Bulut bizimkilerin şimdilik haberi olmasın tamam mı? Onlara uygun bir zamanda söylesem daha iyi olur." Anlayışla başını salladı ve arabadan indi. Benim tarafıma gelip kapıyı açtı. Derin bir nefes alıp arabadan indim. Beni kolunun altına alıp kahveciye doğru yürümeye başladı.

İçeriye girdiğimize cam kenarında bir masaya beni oturtup kahve almaya gitti. Başımı elime yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım. Hava soğuk olduğu için pek kimse yoktu dışarıda. Normalde ben de bu havada dışarıya çıkmayanlardanım ama bugün çıkmıştım. Hem de ne için çıkmıştım? Biricik sevgilimin doğum günü için. Dediklerime istemsizce güldüm. Ne sevgili ama?

"Sadece iki dakika yoktum ve kendi kendine gülmeye başlamışsın umarım yokluğum seni delirtmemiştir." Beni güldürebilmek için uğraşıyordu. Ve başarıyordu da. "Yokluğun aldatılmamdan daha çok kafayı yedirtti bana, doğru söylüyorsun." Önüme kahve bardağına bırakınca ne aldığını anlamak için bir yudum aldım. Az sütlü filtre kahve. En sevdiğimden almıştı.

Sessizce kahvelerimizi içtikten sonra beni eve bırakmıştı. Çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtığım gibi odama geçtim. Annem beni bu halde görse asla rahat bırakmazdı. Üstümü değiştirip yatağa yattım. O sırada kapı hafif aralandı. Tuğra gelmişti. Gülerek içeriye girdi ama yüzüme bakınca yüzündeki gülümseme kayboldu.

"Noldu güzelim?" Onun sorusuyla gözlerim doldu ve çenem titremeye başladı. Ağlayacağımı anlayınca yanıma geldi ve sarıldı. "Beni," Hıçkırdım. Merakla bana bakıyordu. Derin bir nefes aldım. "aldatmış." Belime sarılı olan kollarının kasıldığını hissettim. "Öldüreceğim o piçi." Aniden ayağa kalkınca kolundan tuttum. "Hayır lütfen gitme. Yanımda kal." Yatağa yatıp yana kaydım ve ona yer açtım. Yatağa bakıp derin bir nefes aldı ve yanıma uzandı. Yavaş yavaş saçımı okşamaya başlayınca iyice mayıştım sonrası karanlık.

Annemin çığlık sesiyle sıçrayarak uyanmıştım. Hava zifiri karanlıktı yanıma baktığımda Tuğra'nın olmadığını gördüm. Koşarak salona indim annem ağlıyordu babam da ona sarılmış bir şeyler diyordu. Hayır dedim içimden Tuğra'yla ilgisi yok. O zaman neden göğüs kafesim ağrıyor? Allah'ım lütfen ikizime bir şey olmasın, lütfen.

Apar topar hastaneye gelmiştik. Girişte bizimkileri görünce yanlarına koştum. "Nerede? Nerede kardeşim?" Mert kıpkırmızı gözleriyle bana döndü ve yan tarafı işaret etti. İşaret ettiği yere baktığımda gördüğüm yazıyla dizlerimin üstüne çöküp ağlamaya başladım. Bulut yanıma gelip beni yerden kaldırmaya çalışınca kolumu çektim ondan.

"Nolmuş ona?" Sıkıntılı bir ifadeyle o da yanıma oturdu. " Emir'in yanına gitmiş hiçkimseye bir şey demeden. Sonrasını bilmiyorum ama göğsünden bıçaklamış." Göğsümde ağrıyan kısma ellerimi bastırdım. Bıçaklanmıştı hem de göğsünden. Allah'ım sen yardım et.

FLASHBACK BİTTİ

Kafamı iki yana salladım o günü kafamdan çıkarmak istermiş gibi. Hayatımın en kötü günüydü ve bir daha asla hatırlamak istemiyordum. O gün ben uyuduktan sonra Tuğra Emir'e konum at diyip attığı konuma gitmiş ve o kansız yanında arkadaşlarını getirip Tuğra'yı dövmüşler. En son da birisi bıçaklayıp kaçmış.

Yaklaşık iki hafta yoğun bakımda geçirdikten sonra her şey iyi hale gelmişti ve normal odaya alınmıştı. Gevşek Tuğra normal odaya geçtiğinde herkes içerideyken ilk dediği şey ' Eda benim için ne kadar ağladığını gördüm kıyamam ben sana gel bir öpeyim.' olmuştu. Eda Bulut'un kız kardeşiydi ve Tuğra'yla uzun zamandır flörtleştiklerinin farkındaydım. O gün biz odadan çıktıktan sonra ne yaptılarsa artık sevgili olmuşlardı.

Bıçaklandığı günden beri Emir'in yaptığına dair bir kanıt arıyordum ama hala herhangi bir şey bulamamıştım. Ama bulacağım ve o gün Emir'in bittiği gün olacak.

Maskot•Texting•Where stories live. Discover now