-28-

5.2K 724 382
                                    

Hastanenin kapalı camlarından içeri soğuk hava sızıyor, fırtınanın ürkütücü sesleri tüm binada yankılanıyordu.

Gecenin bir yarısı uyanmıştı, göğsünü yasladığı bedeninin zayıf nefesler alarak uyuyuşunu izliyordu bir şey demeden. Nedendir bilinmez bir türlü tekrardan uyuyamamıştı. Koltukta yatan Hoseok ve Yoongi'ye baktı. İkisi de yorgun görünüyordu ve Jimin onlara defalarca kez artık kendi işlerine dönmeleri gerektiğini söylese bile, yanında olmaya devam ediyorlardı. Böyle insanların yıllar boyu karşısına çıkmaması ne tuhaf şeydi! Beş yaşında bir çocuğun ilk defa sosyalleşmeye başlaması gibiydi onlarla konuşmak, konuşabilmek. Bir arkadaşın ne yapması gerektiğini onlardan öğreniyor, kopyalamaya çalışıyordu kendince. Örneğin, en yakın arkadaşlarının bu durumunda anne ve babaların izin verip vermeyeceğini önemsemeden yanında kalmaları büyüleyiciydi. Böyle güçlü bir bağ onu şaşırtıyordu, insanları onunla tanışana kadar hep aynı sanmıştı.

Yattığı yerde hafifçe doğruldu onu izleyebilmek için. Sıkmaya doyamadığı tombul yanaklar erimişti, suratı daha kemikli görünüyordu. Elinin altındaki kaburgaları, her nefes alışında daha net hissedebiliyordu. Bilekleri de iyice incelmiş, üflese uçacakmış gibi zayıflaşmıştı ve gün geçtikçe bu tehlikeli zayıflama devam ediyordu. Dongyul yüzünden sağlıklı beslenemediği yetmiyormuş gibi, bu ağır olaylar onun zorlukla kurduğu beslenme düzenini darmadağın etmişti. Onun bu görüntüsünü inceledikçe gözlerinde yanma hissetti, boğazına dizildi ard arda yumrular. Buradan çıktıklarında onun yeme düzenini çok sıkı takip etmeliydi, bu halini görmeye dayanamıyordu.

Çıkıntılı köprücüklerini, incecik bileklerini inceledikçe daha çok üzüldüğü için gözlerini sıkıca kapatmış, başını göğsüne yaslamıştı. Duyduğu kalp atışları yavaştı, düzensiz nefesleri gibi. Bu kadar yorgun oluşundan nefret etmişti, sanki bunu yapınca bir anda iyileşecekmiş gibi bedenini sıkıca sardı kollarıyla. Onu koruyamıyordu, bu yetmiyormuş gibi kendi elleriyle zarar vermişti şimdi. Dişlerini sıktı, kendisine karşı öfkeyle dolmuştu. Jimin'in defalarca kurtarmasına değecek bir insan olmadığı düşüncesi beyninin her yanını sarmış, uyumasına izin vermiyordu bir türlü.

Birdenbire arkasındaki kapı açıldığında irkildi. Gecenin bu saatinde neden geliyorlardı ki? Ne yapacaklarını duyabilmek adına gözlerini kapattı ve uyuyormuş gibi yapmaya başladı. Adım seslerinden sadece bir kişi geldiği anlaşılıyordu. Uyuduklarından emin olmuş olmalı ki, ses çıkarırken şüphe etmiyordu hiçbir şekilde. Biraz daha bekledi, adım sesleri kesildiğinde bir ilaç kutusunun açılış sesini duymuştu. Yine mi sakinleştirici veriyorlardı? Jimin zaten iyiydi, saat başı gelip sakinleştirici vermelerindeki mantığı çözememişti. İçinde gittikçe büyüyen endişe onu boğmaya başlıyordu. Biraz daha sabredip, kadının başka ne yapacağını dinlemeye koyuldu. Elinde başka ilaçlar da olduğunu gösteren hışırtılar kesildi, biraz sonra ise odadan çıkmıştı. Anında doğrulup seruma baktı. İçindeki sıvının rengi beyazımsı bir hal almış, makinede gözüken kalp ritmi ancak dikkatli bakıldığında fark edilecek kadar yavaşlamıştı.

Bir an bile düşünmeden ayaklandı ve yavaş adımlarla odadan çıkıp, kapıyı kapattı. O ilacın ne olduğunu görmesi gerekiyordu, bu kadar korkmasının paranoyaklığa girip girmediği umrunda bile değildi o an. Az önce ilacı veren hemşireyi takip etmeye başladı. Telaştan istemsizce yumruklarını sıkıyordu ve ses çıkarmadan takip etmek çok zordu. Kadın, üzerinde büyük harflerle 'müdür' yazan odaya girip kapıyı açık bıraktığında hemen yanındaki duvara saklandı. Nefesleri duyulmasın diye büyük bir çaba harcıyordu, tüm vücudu kasılmıştı. Fazla mı abartıyordu? Bu kadar fazla ihtimal düşünmek mantıksız mıydı? Belki de onları boş yere suçlamıştı, şimdiden gereksiz bir mahcupluk hissetti.

God Of Time | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin