33.Bölüm

2.9K 136 24
                                    

4 Hafta Sonra...

Etrafta ki sesleri duyabiliyordum ama tepki veremiyordum. Ne zamandır bu haldeyim hiçbir fikrim yok ama uzun bir zaman olduğunu düşünüyorum. Sanki insanlar ağlıyor. En son hapları yuttuğumu ve yatağa yattığımı hatırlıyorum,sonrası karanlık. Gerçi bir fark yok hala karanlık ama kendimi her ne kadar zorlasamda gözlerimi açamıyorum. Belki biraz daha zorlasam açabilirdim ama sanırım şuan o güce sahip değilim.

O sırada kapı sesi duydum,birisi yatağa oturmuştu. Bunu hissedebiliyordum,sağ elimi sıkıca tuttu. Kim bu ?

Göz yaşları elime düşüyordu. Tanrım,bu çok can sıkıcı. Kim ağlıyor bilmiyorum ve onu teselli bile edemiyorum.Boynumun biraz daha altında bir ağırlık hissedince o kişinin kafası olduğunu düşündüm. Muhtemelen doğru düşünmüş olmalıyım ki göz yaşları tenime düşüyordu. Ciddiyim kim bu ?

Elimi daha sıkı tuttu ve kafasını kaldırdı. Bir öksürük sesi duyuldu ve sesini duymak istediğim tek insan konuştu.

"Üzgünüm..."

Dedi kısılmış sesi ile,fısıldıyordu. Sanki kimsenin bu konuşmayı duymasını istemiyormuş gibi.

"Her şey için üzgünüm,belki beni duyamıyorsun ama yine de söylüyorum işte. Üzgünüm..."

Derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.

"Yaklaşık bir aydır bu iğrenç hastanedesin Ashley,yeter artık. Sesini duymamak bana ölüm gibi geliyor. Bana bağırmanı bile özledim."

Burnunu çekti ve yeniden göz yaşlarının elimin üzerine düşmesine izin verdi. Bu halde olması benim hatamdı,kesinlikle benim hatam...

"Bunu ikinci kez yapıyorsun. İlk olarak çatı katından atlamayı denedin. O zaman sana dediklerimi hatırlıyor musun ?"

~

"Ne bok yiyorsun sen ?!"

Yüksek bir sesle bağırınca irkildim. O da bunu anlamış olacak ki kendini sakinleştirmeye çalıştı ama hiç başarılı olamadı. Onu ilk defa bu kadar kızgın görüyordum,bu beni korkutmaya yetiyordu...

"Neden tuttun ki ?! Bıraksaydın ne güzel ölecektim !"

"S-sen aklını mı kaçırdın ?! Ne bok yiyorsun sen ?!"

"Ölmek istiyorum..."

"Cidden mi Ashley ?! Zaten beni 6 ay sensiz bıraktın,ölürsen ne bok yerim ben ?! Ben,sen olmadan nasıl yaşarım ?! Beni hiç düşünmeden nasıl atlamaya cesaret edersin ? Çok bencilsin ?!"

Bu cümleler göz yaşlarımı daha çok arttırdı. Hıçkırıklarım yüzünden konuşamıyordum bile. Yüzümü Nash'in göğüsüne bastırdım,ellerimle t-shirt'ünün yakalarını tutuyordum. Kendimi biraz sakinleştirdim ve konuşmaya çalıştım.

"Üzgünüm..."

"Olmalısın da... Beni bırakıp gitmeyi nasıl düşünürsün Ashley ?"

~

Bir kıkırdama sesi duyunca içim kıpır kıpır olmuştu. Mutlu olmuştum. Gülümsemesi,sesi kısacası Nash Grier beni mutlu ediyordu.

"Neden,Ashley ?"

Şuan yüzünü hayal edebiliyordum,somurtuyordu. Eminim.

"Nasıl cesaret edebildin ? O siktiğimin haplarını yutmak zorunda mıydın ? Beni yine bırakmak zorunda mıydın ?"

Bu sefer elimi havaya kaldırdı ve dudaklarını elimin üstüne bastırdı.

"Uyan lütfen... Benim için uyanman gerek. Daha önce ayrı kaldığımızı biliyorum,altı ay boyunca yüzünü bile görmemiştim. Şuan aynı o zaman ki gibi tükenmiş hissediyorum. Belki yanımdasın,elini tutabiliyorum,dokunabiliyorum ama yine de uzaksın Ashley. Hem de çok uzak."

Kendimi gözlerimi açmak için zorluyordum ama olmuyordu işte. Nash haklıydı. Yanımdaydı ama aslında çok uzaktı. Şuan ona sıkıca sarılmak istiyordum ama kıpırdayamıyorum...

"Sana aşığım Ashley Anderson."

Eli ile elimi okşayarak konuşmaya devam etti.

"Seni seviyorum..."

Pisliksin Grier ! Şu durumda olmasam sanırım ağlardım. Her durumda mutlu edebilen tek insan. Sanki benim için gönderilen bir hediye ama ben değerini bilmiyorum...

"Kavga ettiğimiz zaman keşke bana şaka yaptığın o sokaktan geçmeseydim dedim ama gerçek düşüncem şu ki,eğer o sokaktan geçmeseydim hayatımda ki en mükemmel insanla tanışamazdım. Belki de hiçbir zaman bu şekilde aşık olamazdım... Ama en önemlisi ne biliyor musun Ashley ?"

Yatakta biraz kıpırdandı,sanırım bana yaklaşıyordu. Nefesi yüzüme vurunca düşündüğüm şeyin doğru olduğunu anladım.

"En önemlisi..."

Söyle artık Grier !

"En önemlisi sensin Ashley. Benim için önemli olan tek insan sensin,bebeğim."

Nefesi yüzüme tekrar vururken,daha çok yaklaştığını hissedebiliyordum. En sonunda dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Sadece küçük bir öpücük kondurması bile ona olan aşkımı dahada büyütmüştü.

O sırada kapı sesi duyuldu. Nash hala elimi bırakmamakta kararlıydı. Ayak sesleri git gide yaklaşıyordu,bir süre sonra sesler kesildi ve artık her kim geldiyse konuşmaya başladı.

"Bay Grier,artık zamanı geldi..."

Sanırım bu konuşan doktordu. Bir saniye,ne zamanı ?!

"Biliyorum ama biraz daha,lütfen."

"Bay Grier,lütfen zorlaştırmayın. Bir ay oldu ve makinaların fişini çekme zamanı geldi."

Vine LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin