Kimsin sen?

159 18 3
                                    

Arkamı döndüğümde bir çocuk eli camda, sırıtarak bana bakıyordu.

   Onunla göz göze geldiğimde; başımdan kaynar sular aktığını, kulaklarımın kızardığını, boğazımın korkudan düğümlendiğini, çenemin kas katı kesildiğini, vücudumdaki her hücrenin tir tir titrediğini hissedebiliyordum. Normal bir çocuk olsaydı korkmazdım, bu çocuk normal değildi bu çocuğun burnu yoktu; Gerçekten de burnu yoktu; Bu duyguyla hayatımda ilk defa karşılaşıyordum bu nedenle şuan ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

   Camlı kapıyı aralayıp tek adımla merdivenin başına geldi, şuan ne yapacağım? Bir adım geri? Yoksa çığlık atarak kaçmak mı? Belki filmlerdeki gibi ben kaçmak için kapıya kadar koşarım kapının kitli olduğunu fark ettiğimde beni yakalar sandalyeye bağlar işkence yapardı; belkide burnumu istiyordu. Burnum olmaz burnumu gerçekten çok seviyorum ve bence çok güzel bir burnum var, arkadaşlarımın arasında hep bununla övünürdüm onu benden alamazdı.

   Bir basamak indi, bende titrek adımlarla bir kaç basamak aşağı indim;  yavaş adımlarla üstüme gelirken geriye doğru sendeliyordum. Neredeyse merdivenin sonuna gelmiştik ki ayağımın takılmasıyla 3 ya da en fazla 5 merdivenden dengesiz bir şekilde düşerek tahta yeri boyladım; hala üstüme gelmeye devam ediyordu ben düşünce yüzündeki ifade daha dalgalı hale büründü, acı çekmemden zevk mi alıyordu o? Daha çok küçüktü 8 9 yaşlarında gözüküyordu ama beni gerçekten korkutmaya devam ediyordu en fazla ne yapabilir öldürmez ya diye düşünürken arkasından bir bıçak çıkardı, yavaş yavaş üstüme sırıtarak gelirken son dualarımı ediyordum; ölümüm böyle mi olacaktı? Tamam hayalimdeki evde olabilirim ama küçük burunsuz bir çocuk tarafından öldürülmek istemiyorum. Annemle babam ne olacaktı? Şuana kadar kaybolduğumu fark edip çoktan polise haber vermişlerdir ama yetişemeyecekleri kesindi; Belki cesedimi hiç bulamazlar sonsuza kadar yasımı tutarlardı.

   Çocuk hala üstüme gelmeye devam ederken düşüncelerimin arasından "DUR!" sesi beni ayırdı. Sesin sahibine dönüp baktığımda uzun boylu, kalıplı, saçları hafif kabarık, kahverengi gözlü, fazlasıyla yakışıklı biri bize doğru geliyordu. Çocuk dur sesini duyduğunda bıçağı arkasına sakladı "Öldürmeyecek miyiz zaten?"

Tüylerim duyduğum şeyle diken diken olurken hala uzun çocuğu inceliyordum, dudaklarından "Saçmalama Caner kalbini kırmaktan hiç çekinmem git buradan" Hey bu çocuk beni mi düşünüyordu? Düşünüyorsa şuraya bayılırım hayatımda gördüğüm en yakışıklı şeyin beni düşünmesi gururumu okşadı doğrusu çocuğa hayranca bakıp kendimce saçma yorumlar yaparken bana sinsice bir bakış atarak "Misafirimizle özel olarak ben ilgileneceğim" dedi. O anda bütün hayallerim suya düştü ve yerini kocaman bir endişe demeti aldı.

  

   Yaklaşık yarım saattir bana yemek yapışını seyrediyorum, aç mısın diye sormayı akıl edebilmişti; ama ne yemek yaptığını bilmiyordum. Sandalyelerin oldukça gösterişli işlemesi gözüme takıldı, sadece bir sandalye neden bu kadar özen gösterilmişti ki? bu evdeki her şeyin özenli ve emek verilerek yapıldığı belliydi pek inceleme fırsatım olmadı gerçi ama; bu ev çok özel bir evdi.

   Siyah pantolonu ve kollarını dirseklerine kadar sıyırdığı, bordo, göğüs kaslarını belli eden tişörtle tarz sahibi olduğu belliydi; önüme tabağı koyduktan sonra karşımdaki sandalyeye oturdu. Bakışlarının üzerimde olduğunu hissedebiliyordum, sen bana bakarken ben yemek yiyemem ki? Kafamı kaldırıp baktığımda dik bakan, sert kahverengi gözleriyle karşılaştım; Ürkmüş olsam da belli etmeyip "Beni neden buraya getirdiniz?" dedim.

Aynı şekilde bakmaya devam ediyordu "Sonra."

"Ne sonra?" Sesimdeki atar tamamıyla güçlü gözükmek içindi.

Cevap vermedi öküz. Yemek çok güzel olmuştu hayatımda yediğim en güzel menemendi. Yemeği silip süpürdükten sonra "Benimle gel" dedi; Yukarı kata çıktık uzun koridorun sonunda bir odanın kapısını açtı bende arkasından ürkekçe içeri girdim. Burası uyandığım odaya nazaran daha temiz ve güzeldi içeride bir oda daha vardı; "Otur." dedi. Bu kadar soğuk ve sert olmayı nasıl başarıyordu? Merakıma kurban gidip ağzımı açtım

"O çocuğun neden burnu yok? Nasıl nefes alıyor?" gözleriyle karşı karşıya kaldığımda dona kaldım.

"Ölülerin nefes almaya ihtiyacı yoktur."

Ağzımın 5 metre açıldığını, tüylerimin diken diken olduğunu, gözlerimin fal taşı kadar açıldığını hissedebiliyordum; artık hiçbir şey düşünemiyorum sorumun cevabını çok iyi aldım galiba son kez ağzımı açıp bir şeyler söylemek istedim ama yaşadığım şoku atlatamıyordum. Yine de gücümü toplayıp son soru için derin ve titrek bir nefes aldım

"Ama senin burnun var?"

"Ben özelim. Aynı sen gibi."

ÇİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin