Final

6K 248 3
                                    

    Her şey rüya gibiydi. Layla dünyayı pembe gözlüklerinin ardından görüyordu artık. Hayatı mükemmeldi. Dünyadaki en tatlı bebeğe sahipti. Ondan da yakışıklı bir adama aşıktı. Ve o adam birazdan kocası olacaktı! Nasıl mutlu olmasındı ki? 

    Hastane odasında göz yaşları arasında Rory'ye 'Evet!' dediği günün üzerinden koskoca üç ay geçtiğine inanması imkansızdı. Böyle uzun bir zaman o kadar kısa sürede geçmişti ki göz açıp kapama gibi gelmişti. Bir an için hastanede Rory'yi öpüyordu, diğer anda Chloe'nin babası Joe Watson'ın kolunda mihraba yürüyordu. 

     Rory bu düğün için herşeyin mükemmel olmasını istemişti. Kesinlikle hiçbir hatayı affetmiyordu. 

      Yürürken mihraba bakmamaya çalışıyordu. Biliyordu ki bakarsa ya kalbi duracaktı yada orta yer düşüp bayılacaktı. Bunun yerine önlerinde yürüyen, üstündeki uçuk pembe elbiseleriyle insanlara gülücükler dağıtırken yola kırmızı gül yaprakları serpen Mila ve Kathleen'i izlemeye devam etti. 

     Rory ise başka kimseye bakamayacak kadar Layla'ya odaklanmıştı. Bu güzellik tanrıçası şimdi onun mu olacaktı yani? Düşüncesi bile gerçek olamayacak kadar güzelken gerçekliği karşısında Rory'nin nutku tutulmuştu. Bembeyaz elbiseninden görünen esmer teni pürüzsüzdü. Orta uzunluktaki koyu renk saçları su dalgaları halinde narin omuzlarına dökülüyordu. Kolsuz elbisesinden taşan sütle dolgunlaşmış göğüsleri Rory'nin iradesini fena halde zorluyordu. Nasıl olup da ellerini önünde birleştirmiş halde sakince durduğunu merak ediyordu. Oysa içinde patlamaya hazır bir volkan vardı.  

      Alec'in koluna attığı ufak yumrukla hayal dünyasından sıyrıldı. Sağdıcı her zamanki şeytani sırıtışıyla onu süzüyordu. Hafifçe kulağına eğilerek

"Daha fazla sabredemiyorsan konukları ve papazı kaçırmanın yolunu biliyorum. Sadece söylemen yeter." diye fısıldadı alayla. Rory ona ters bir bakış attı ama cevap vermedi. Noah ve onun şeytanca kıkırdadıklarını duyabiliyordu. İşin aslı biraz bozulmuştu. Duygularını bu kadar mı açık ediyordu? 

     Neyse ki Bay Watson mihraba varmak için tam da o anı seçmişti.

     Layla mihraba ulaştıklarını anladığında derin bir nefes alarak başını kaldırdı. Ve işte oradaydı. Geniş omuzlarını, dar belini ve sıkı kalçalarını saran siyah smokini altın saçlarıyla tezat oluşturuyor, beyaz gömleğinin içindeki esmer teni yanıyordu. Ancak bütün bunlar onu inanılmaz yakışıklı gösteriyordu! Ona baktıkça hala nasıl nefes alabildiğine şaşırıyordu. Altın gözlerinde yanan aşk ve tutku o kadar barizdi ki delicesine atan kalbine rağmen nefes almakta zorluk çekiyordu. Ölüm böyleyse o zaten defalarca kez ölmüştü. 

     Müzik sustu ve Bay Watson iki gencin ellerini bir araya getirip Alec ve Noah'nın arkasındaki yerini aldı. uçuk mavi elbiselerinin içinde kuğu kadar zarif görünen nedimeleri Chantal ve Chloe de arkasındaki yerini alınca orta boylu rahip konuklara oturmalarını işaret etti. Bu sırada Layla ve Rory de bir basamak yukarı çıktılar. Rahip kollarını açarak iki genci de kutsadı ve ufak konuşmasına başladı. Konuşmasının ardından Layla ve Rory birbirlerine dönerek onları sonsuca dek bağlayacak olan evlilik yeminlerini ettiler. Gözleri bir saniye bile olsa birbirlerinden ayrılmamıştı. Rahip onları ve evliliklerini bir kez daha kutsadıktan sonra Layla nefesini tutarak o cümleyi bekledi. 

"Gelini öpebilirsin!" 

     Layla'nın bekleyiş dolu safir gözlerine bakan Rory'nin içindeki sahiplenici erkek gururla 'Benim!' diye haykırdı. Eğilerek artık karısı olan bu tanrıçanın tapılası dudaklarına derin, ateşli bir öpücük kondurdu. Öyle ki Alec kahkaha atmaktan yerlere yatacaktı neredeyse. Bu artık ayrılmaları gerektiğinin işaretiydi ancak ikisi de nasıl yapacaklarından emin değillerdi. Defalarca kez öpüşmüş olmalarına rağmen her öpücük gittikçe daha ateşli ve tutku dolu oluyordu. Önüne geçilemeyen bir yangın gibiydi. Her şeyi içine katarak geçtiği yeri kavuruyordu. 

OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin