♢14♢

2.8K 302 41
                                    

Ertesi gün yatağının başındaki mırıldanmalarla uyandı Leyosi. Yatağın altında minnacik kaldığı için mırıldanmalarını duyup uyandığında onu aramak zorunda kalmıştı bir süre, odanın içinde. Pembe, pofuduk bir şeydi.

"Merhaba." Ne tiz sesli şeydi bu böyle.

"Sen de kimsin?" dediği sırada "Senin burada ne işin var?" diyerek onu ensesinden tutan Armes belirdi karşısında.

"Geldiğini söylemediniz bana. Sakladın benden. Kıskanıyorsun değil mi beni? O, beni daha çok seviyor çünkü. Sen de biliyorsun."

"Sıkıveririm gırtlağını he." Ayaklarını boşlukta sallayan pembe şey Armes'in söylediğinden sonra titremeye başlayınca "Yapmasana. Korkutuyorsun onu." diyerek ayaklarından tutup kendi kucağına aldı. "Nesin sen böyle?"

"Kiroya." dedi Armes. "Evcil hayvan gibi bir şey. Tek kötü yanı konuşabiliyor olması."

"Bir de senin bana aşık olman." dedi Kiroya. Leyosi kahkaha atarken, Armes sinirle ona bakıyordu.

"Kim gönderdi seni?"

"Hiç kimse. Bulutlardaki çiçekleri gördüğüm an anladım prensesimin döndüğünü. O günden beri buraya gelmeye çalışıyorum."

"Bilsem kapıları kilitlerdim."

"Ben de bilsem șatonun etrafına deniz yaptırırdım. İblisler giremesin diye."

Armes "Seni gebertirim." diyerek üzerine yürüdüğünde kafasını tüylerinin içine gömüp, Leyosi'nin kolunun altına girdi Kiroya.

"Yapmasana ya." diyen Leyosi'ye aldırmadan "Bak bakayım ben senin o tüylerini ülkenin dört bir yanına saçıyor muyum saçmıyor muyum?" diyerek tehdit edercesine parmağını salladı Armes.

"Sana bir daha iblis demeyeceğim. Özür dilerim." diyerek hıçkırıp hafifçe kafasını çıkardı Kiroya. "Affettin mi?"

"Evet. Ama yine de ilk fırsatta seni burdan aşağı yuvarlayacagim." dediğinde tekrar titreyerek kafasını içeri soktu, Leyosi'nin kahkahaları arasında.

"Ama yazık."

Kafasını çıkartıp "Bana aşık demiştim." diyerek anında geri soktu Kiroya.

"Tüylerini yakarken de tekrarlayabilirsin bu söylediğini umarım."

"Annecimmm." deyip puf diye ortadan yok olan Kiroya'nin oluşturduğu boşluğa baktı Leyosi.

"Nereye gitti?"

"Gelir, merak etme. Saklanmıştır bir yerlere."

"Çok tatlıydı." Armes ses çıkartmayınca "Değil mi?" diye sordu inatla.

"Ya. Sorma."

"Bir ismi var mı?"

"Armosi. Çalışmaya başlayacak mıyız artık, şunu bırakıp."

"Armosi mi? Nasıl yani?"

"Ben aldım onu sana. Tamam mı? O yüzden adı da bu, ikimizin adının birleşimi yani. Oldu mu?"

"Oldu." diyerek uçları yeşil olan saçlarına bakıp yukarıdaki havuza doğru uçtu Leyosi. Yüzünde saçma bir gülümseme belirtmişti. O seni seçti diyen annesinin sesi yıllarca seni korudu diyen iç sesiyle birlikte çınlıyordu. Armes henüz itiraf etmemişti, ama onu seviyor olmalıydı. Hem de bunca yıl bekleyecek kadar. Sonra birden Tuncay geldi aklına. Şu ona aşkını itiraf edip de, bir kaç gün sonra elleri yanmış biçimde okula gelen çocuk. İşte o an, ona doğru gelen Armes'i de görünce, engel olamadı kahkahasına.

"Komik olan ne?" Kaşları çatılı Armes'e bakıp gülümsedi.

"Şu pembe şeyin adı. Neden ona bu adı verdin ki?"

"Ben sadece onu sana getirdim."

"Anladım." derken, hâlâ gülümsüyordu.

"Ona o adı ben vermedim diyorum sana."

"Tamam ya. Anladım." deyip havuzdan çıkarak Armes'in yanında durdu. "Eğitim?"

"Bir saniye."

"Ne?" diyerek gözlerini kapatmış olan Armes'e baktı.

"Şu an sana tüm bunları unutturmakla, dalga geçmene razı olmak adına büyük bir gelgit yaşıyorum da."

"Asla. Ne dalgası. Armosi mükemmel bir isim." deyip, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Gülerse, Armes'in şakası yok gibi duruyordu. Hiç acımadan unutturuverirdi her şeyi. O minik, şirin şeyi unutmak istemiyordu. Hele onu Armes'in aldığı gerçeğini, hiç.

OptilusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin