Multi : Green Day - Guns~~~~~~~~~
Vicdan illetli bir kanser gibi sirayet ediyordu her hücreme. İşlediği her hücremde ağır bir sızı bırakıyordu. Yavaş yavaş yayılıyordu. En sonunda kalbimin her hücresine dağılarak acı çekerek ölmemi sağlıyordu...
Göz kapaklarım açılmakta zorluk çekiyordu. Vücudumda garip bir halsizlik vardı. Kulağıma gelen çıtırtılarla , göz kapaklarımı ağır ağır birkaç defa açıp kapadım. Görüş alanım yavaş yavaş netleşiyordu. Neredeydim ben ? Etrafıma bakınmaya başladım. Bir odadaydım. Işıklar kapalıydı. Siyah perdenin izin verdiği kadar içeri giren güneş odayı az da olsa aydınlatıyordu.
Elimi ağrıyan başıma götürüp , şakaklarımda olan bezle duraksadım. Bezi alıp kalkmaya çalıştım. İstemsiz bir inleme kaçtı ağzımdan. Her yerim ağrıyordu.
Yanımdaki kıpırtılarla başımı çevirdim. Bir anda omzuma dokunan ellerle irkildim. Korkulu gözlerle sönmeye yüz tutmuş şömine ateşinin kısık ışığının yansıdığı simaya baktım.
Bu o çocuktu...
Ela gözlü çocuk. Ne işim vardı benim bu çocuğun yanında ?"Sakin ol. Yat ve biraz dinlen" dedi yatıştırıcı bir sesi vardı.
"Neredeyim ben ? Ne işim var benim burada ?" dedim. Sesim kısık çıkmıştı ama o beni duymuştu.
"Dün olanları hatırlıyor musun ? Bir anda arabanın önüne atladın. Yanına geldiğimde bayıldın. Ateşin çok yüksekti , bende seni evime getirdim" dedi. Olanları kısa bir özet geçerek.
"Peki neden hastaneye götürmek yerine evine getirdin ? " dedim. Gözlerime baktı. Şöminenin kısık ışığı ahenkle dans ediyordu yüzünde.
"Hastaneleri sevmem ! Doktor bir arkadaşım kontrol etti seni. İlaçlarını düzenli kullanırsan bir şeyin kalmaz. Bir şeyler yemelisin" deyip , önüme küçük bir tepsiye konulmuş kahvaltılıkları koydu."Benim gitmem gerek. Ailem çok merak etmiştir" dedim , endişeli bir sesle. Kalkmaya çalıştım. Annem beni kesin öldürecekti hemen eve gitmem gerekiyordu. Allah'ım sen yardım et ! Ellerini omzuma koyup , kalkmama engel oldu. Başımı yüzüne çevirdim.
"Bu halde bir yere gidemezsin. Kahvaltını yap , ilaçlarını iç sonra nereye gitmek istiyorsan ben seni götürürüm" dedi , ikna etmeye çalışırcasına.
"Bak benim hemen gitmem gerekiyor" dedim. Sesim endişeli çıkmıştı.
"Yemeğini'ye. Ben seni ailenin yanına bırakırım. Ailene de ben açıklama yaparım" dedi , kararlı bir sesle.
"Hayır , hayır buna hiç gerek yok" dedim. Normal tutmaya çalıştığım sesimle.
Avını izleyen bir şahin kadar dikkatli bakıyordu yüzüme.
"Bu kahvaltıyı yapmadan beni rahat bırakmayacaksın değil mi ?" Diye , sordum.
İnci gibi dişlerini çarpık bir gülüşle sergiledi. Sanırım bu evet demek oluyordu. Bıkkınca nefes verdim.Önümdeki tepsiden çatal aldım ve dilimlenmiş salatalığa batırdım. Ona bakarak salatalığı ağzıma attım. Gülümsemesi genişledi. Yataktan kalkıp siyah perdeyi açtı.
Güneş daha yeni doğmanın kızıllığını saçmıştı beyaz bulutların arasına. Bizde bu görsel şölenden nasibimiz olanı alıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ (TAMAMLANDI)
Teen FictionYere çakılmayı, dizlerine batan çakıl taşlarını, avuçlarını delen dikenleri. Hepsini ezberleyecek kadar düşmeyi öğrendim ben... İçini çeke çeke saatlerce ağlamayı, sonra hiçbir şey yokmuş gibi yüzünü kurulayıp gülmeyi, yüzümdeki maskeyi kusursuz gös...