"Günaydın!" Seungri neşeli bir şekilde içeri girdiğinde Seunghyun birden ayağa kalkıp ona sarıldı. "Hey---bugün doğum günüm değil hyung--"
"Ben sadece.." Seunghyun gülümserken maknaenin omuzlarını sıktı. "Seni tanımanın güzel olduğunu söylemek istedim.Her zaman bizim maknaemiz olarak kalacaksın." Omzuna vurduktan sonra tekrar koltuğa döndüğünde Seungri bize doğru kafası karışık bir şekilde baktı.
"Telefonunu kontrol etmedin mi?"
"Oh--Eve gider gitmez yattım ve sabah erkenden--Suk aramış--ona sonra dönsem iyi olur--" cebinden çıkardığı telefonun ekranına bakarken mırıldandığında birden bire durdu.
"Çektim." Seunghyun Seungri'nin korkuyla telefona baktığı anın fotoğrafını çekerken güldü.
"Ah hyung şimdi hatırladım da--menajerimle gitmem gereken bir yer vardı---sonra görüşürüz!" Telaşla tekrar kapıya yöneldi ama kapı aniden açılınca birkaç adım geri çekildi.
"İçeri gir." Kapının arkasındaki adamın patronumuz olduğunu görünce herkes ayağa kalktı.Adam Seungri'nin omzuna pek de yumuşak görünmeyen bir şekilde vurduğunda Seungri derin bir nefes verdi.
"Biz bir şeyler yemek için---çıkıyorduk." Youngbae Seunghyun'la kapıya ilerlemeden önce Seungri'nin sırtını sıvazladı, bu durum beni de germeye başlıyordu.
Başkanın arkasında duranın lider olduğunu görünce yutkundum, bugün kesinlikle onunla yalnız kalmak istemiyordum.
"Ben de gitsem---"
"Otur." Jiyong bana bakarak söylediğinde hızla tekrar yerime oturdum.
"Tamam----Bana söylemek istediğiniz bir şey var mı?" Suk karşımdaki koltuğa oturduğunda, Seungri'nin Jiyong'un yanına gitmektense benim yanıma oturması daha da korkmama neden olmuştu.
"Ne gibi?"
"Çıkıyor musunuz?"
"Evet, çıkıyor musunuz?" Jiyong adamın yanına oturup bize dik dik bakarken sorunca başımı eğdim.
"Hadi ama Jiyong--" Seungri gülüp ortamızdaki masaya doğru biraz eğildi ama Jiyong'un ona dik dik baktığını farkedince yüzündeki gülümsemeyi sildi.
"Tabii ki çıkmıyoruz, Jiyong'la beraber olduğumu biliyorsun." Bu kez adama bakarak söylediğinde, Suk şapkasını düzeltip arkasına doğru yaslandı.
"Bilmiyorum, belki artık Melina'yı seviyorsundur ve--"
"Evet, belki artık onu seviyorsundur." Jiyong hala ona dik dik bakarak söylediğinde dudağımı ısırmaya başladım.Normalde kimse Suk'un lafını bölmeye cesaret edemezdi ama Jiyong gerçekten burnundan soluyordu.
"Lütfen böyle yapma---nasıl olduğunu biliyorsun." Seungri Suk'a doğru söylediğinde Jiyong'u daha da kızdırmaması için yalvarıyor gibiydi.
"Sadece o fotoğrafların bir açıklamasını istiyorum, Seungri.Sabahtan beri telefonlarım susmuyor."
Seungri ağzını açmak üzereyken Suk aniden elini kaldırıp bana baktı. "Neden sen anlatmıyorsun?" Birden bire sorduğunda Jiyong'un bakışları bana döndü ve konuşmaya başlamadan önce boğazımı temizledim, beni cidden korkutuyordu.Patrondan bile daha fazla.
"Göründüğü gibi değil----ben sadece---yani biz--"
"Seungri'den hoşlanıyor musun?" Adam aniden sorunca açık ağzımla ona bakakaldım.
"Ne--"
"Benim Seungri'mden mi?" Jiyong araya girip kaşlarını kaldırarak sorduğunda Suk onun omzuna dokundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stüdyo A
FanfictionHer şey her zaman göründüğü gibi değildir, bazen gerçeği görmek için derinlere bakmak gerekebilir.