Tatlı Maknae

341 40 24
                                    


"Bekle." Dinlemesi için hazırladığım demoyu yaklaşık on saniye sonra durdurmamı istediğinde korkuyla ona baktım.

"Bu yeni değil, bunu duymuştum."

"Oh--" Elimi şaşkınlıkla fareden çektim. "Bu benim--eski coverlarımdan biri."

"Biliyorum." Jiyong önündeki su şişesine yönelirken mırıldandı. "Sana bu yüzden şarkı yapmanı söyledim, başka bir şey yap." Soğuk bir tonda söylediğinde başımla onaylayıp deri koltuğa yöneldim.Eski çalışmalarımı dinlemiş olmasını beklemiyordum çünkü tüm bu eğitmen olayı hakkında mutlu görünmüyordu ve beni pek umursuyor gibi durduğunu da söyleyemezdim.

"Şarkı yapmakta iyi olduğunu düşündüğü için öyle yapmanı söyledi." Daesung göz kırpıp kapının önünde durdu. "Sana hala korkutucu geliyor değil mi?" Yüzünü ekşittiğinde arkasına bakıp Jiyong'un onu duymadığına emin oldu. "Bir keresinde beni haftalarca bir dans hareketi yüzünden azarlamıştı ve sonra Youngbae hyung'a dansta ne kadar iyi olduğumu ama tembellik yaptığımı söylediğini duydum." İç çekip kafasını salladı. "Sana asla iyi olduğunu söylemez." 

Başımla onayladığımda sanırım adamın tarzını biraz anlamaya başlıyordum.Açıkçası bunun işe yaramadığını söyleyemezdim çünkü ağzından çıkacak bir çift güzel laf için deli oluyordum, ama asla yaptığım bir şeyin iyi olduğunu söylemiyordu.İdare eder dese bile muhtemelen rahatlardım, ama bu tavrı daha iyi şeyler yapmak istememe neden oluyordu.

Neredeyse bir ay sonra şehre iyice alışmıştım, Min kaytarmaya devam ediyordu ama bu daha çok birbirimizi idare ediyormuşuz gibiydi.En azından can sıkıcı biri değildi, tıpkı Seungri gibi.

Birkaç hafta sonra şirketteki herkesin mutluluk pili olduğunu öğrendiğim maknaenin telefon numarasını bana vermesi için beni stüdyoda üst üste iki kez görmesi yeterli olmuştu.Aslında bu rahatlatıcıydı çünkü patronun bir sorun olduğunda arayabileceğimi söylediği adamlar, tıpkı Min gibi, genelde telefonlarını açmıyorlardı.Ama Seungri'yi gecenin bir yarısı Kore'nin para birimi konusunda büyük bir sıkıntı yaşadığım için aradığımda, açması için telefonun iki kez çalması yeterli olmuştu.O kesinlikle tanıştığım en nazik kişiydi ve ilk görüşte bu tavrı sahte gibi hissettiriyordu, kimse o kadar samimi olamaz gibi geliyordu.Ama Seungri öyleydi.

Etrafta sinirlendiğinde bambaşka birine dönüştüğüne dair şeyler duymuştum ama açıkçası buna inanmadım.

"Hey, minik tavşan!"

"Hyung!" Kafeteryada bana doğru geldiğini görünce gülümseyip el salladım, tek başıma yemek yemek çok eğlenceli sayılmazdı.

"Hyung mu?" Kaşlarını çatıp telefonunu masaya bıraktı ve karşıma oturdu. "Bana oppa demen gerekiyor."

"Neden?"

"Çünkü kimse artık bana öyle seslenmiyor." gülüp gözlüklerini çıkardıktan sonra içeceğine uzandı. "Hadi, bir dene." Eliyle kelimeyi söylememi işaret ettiğinde suratımı astım.

"Hyung desem olmaz mı?"

Kaşlarını kaldırıp bana bakınca iç çektim.

"Tamam anladım, oppa."

"Ahh..Gördün mü? Kendimi iyi hissediyorum." Dalga geçerek söylediğinde gülüp içeceğini işaret ettim. 

"Yemek yemiyor musun?"

"Birine sözüm var." göz kırpıp tekrar ayağa kalktı. "Sadece bir merhaba demek istedim, kendini fazla yorma." Her zaman yaptığı gibi eliyle saçıma hafifçe vurduktan sonra uzaklaştığında etraftakiler benden bir on kat daha fazla nefret etmiş olmalıydı.

Stüdyo AHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin