XXXTENTACION - changes
Selam! Uzun bir bölümle fakat çok iyi bir bölümle gelemedim. Onun dışında söyleyecek bir şeyim daha var; Jungkook'un kırmızı saçları diyorum, başka da bir şey demiyorum arkadaşlar. Keyifli okumalar hepinize...
36|Bundan sonra hep burada olacağım.
JUNGKOOK
Zaman, zamanın her şeyin ilacı olduğunu söylüyorlardı. Zaman geçtikçe acıların birer sızıya dönüştüğünü, artık eskisi kadar kanamadığını. Zamanın bir şeyleri silip süpürdüğünü, tüm pisliği saklamak istermişcesine bir halının altına ittiğini söylüyorlardı. Yanılıyorlardı. Gizlemek, saklamak sadece bir şeyleri geciktiriyordu. O pislik hala oradaydı ve zaman sadece daha fazla acının üst üste binmesini sağlıyordu. Şimdi bir hastane koridorunda, üzerimde hala onun kanının kurumuş olduğu kıyafetlerle otururken düşünebildiğim tek şey buydu. Ne istediğim açıktı fakat ona ulaşabilecek miydim, ulaşmama izin verecek miydi, bilmiyordum. T ek bildiğim bir şey vardı.
Onu bırakamazdım.
Artık olmazdı.
"Al bunu iç." Sıcak dumanı tüten bir kahve bardağı önüme geldiğinde irkildim. Hoseok ifadesiz bir şekilde bana bakarken birkaç saat önce onun kolları arasında ağladığım saatler çok uzaktaymışcasına geliyordu. Uzattığı bardağa uzandım ve sıcak kahveyi avuçlarımın arasına aldım. "Biraz daha iyi misin?" dedi. İyi değildim fakat yine de artık kendimdeydim. O şoku üzerimden atmış, şimdi kendi düşüncelerim içerisinde mahvolmayı seçmiştim.
"Benim yüzümden oldu." diye fısıldadım. "Sabah onu bırakıp gitmeseydim..."
"Düşünme bunları." dedi. Bakışlarımı ona çıkardım. Oldukça yorgun görünüyordu ve onun hep bunu yaşadığını o anda anlamıştım. Buna alışıktı. Hastaneye geldiği anda hareketleri ne yapacağını bildiğinin göstergesiydi. Benim gibi öylece kalmamıştı. Doktorlarla konuşmuş, kan vermiş, işlemlerin hepsini halletmişti. Ben ise sadece oturmuştum. "İyi olacak. Uyandığında bunu konuşup halledeceksiniz. Sorun yok." Sorun vardı. Çok büyük bir sorun vardı hem de. Burada onun bana teselli vermesi bile bir sorundu aslında.
"Kendimde değildim." dedim. "Başından beri beni uyarmıştı. Ne derece kötü olduğunu söylemişti. Kriz geçirdiğini söylemişti. Kendime yediremedim. O sabah beni orada bırakıp gitmesini kendime yediremedim işte. Bir anlık bir şeydi. Aynısını hissetsin istedim. Bilinçsizce hareket ettim. Ben..."
"Tamam Jungkook." dedi. "Anlatmana gerek yok. Sen suçlu değilsin. Kendini suçlama. Zaten bir gün bununla karşılaşacaktın. Şimdi veya değil, bir gün mutlaka olacaktı." Nefesim daralıyordu. Parmaklarım arasında tuttuğum kahve sıcaklığını kaybetmişti ve ben tükenmiştim. Düşünemiyordum bile. Bir hastane koridorunda Hoseok'la yan yana oturuyorduk ve ben tüm düşünme yetimi bırakmıştım işte.
"Hep böyle mi oluyor?" diye fısıldamıştım. "Hep bu kadar kötü mü?" Derin bir nefes aldı. Başını arkasındaki duvara yaslandığında ellerimin titrediğini fark ettim. "Bazen." dedi. "Yakıp yıkmak onun yapabileceği tek şey. Bazen etraftaki her şeyi yakıp yıkıyor, bazen dışarı çıkıyor ve ortalığı birbirine katıyor. Bazen de işte bugünkü gibi oluyor. Sadece kendine zarar veriyor." Dudaklarımın arasından titrek bir nefes kaçtı ve titreyen ellerimle elimdeki kahveyi dudaklarımın arasına götürdüm.
"Seni gerçekten seviyor olmalı." dedi, birden bire. İrkilip ona baktım. "Bu sefer ki en kötüsüydü." Ben de onu seviyordum. Çok seviyordum hem de. Onunla kırmızıya bulanmaktan korkmayacak kadar çok seviyordum.
