Bölüm 6- Akıp Giden Zaman...

53 9 1
                                    

Zaman gerçekten su gibi akıp geçiyor ellerimizden. Bazen çok hızlı geçmesini isteriz çünkü beklediğimiz biri ya da bir şeyler vardır. Onlara bir an önce ulaşmak isteriz.

Bazen ise hiç geçmesin, hiç bitmesin isteriz. Çünkü yanımızda zamanı durdurmak isteyeceğimiz sevdiklerimiz ya da güzel anlar vardır. Ben bu iki durumu da yaşamadım şimdiye kadar.

Odamın, daha doğrusu Kayla'nın odasının terasından karşımdaki mükemmel manzaraya bakarken burada geçirdiğim zamanı düşünüyordum. Yaklaşık olarak 1 ay oldu Gailand 'e geleli. Bu süre içerisinde Meredith sayesinde krallık ve saray halkı hakkında pek bilgi edinmiştim.

Gailand krallığı , bu dünyadaki 10 krallık arasından en büyük ve zengin olanıydı. Nesiller boyu Kayla'nın ailesi hüküm sürüyordu ve babadan oğula geçiyordu taç. Kral ve kraliçenin başka çocuklarının olma şansı maalesef yokmuş. Bu yüzden Kayla'yı en güvendikleri , kralın dostu olan Lord Nathan'ın oğlu Aidan ile evlendirmeye karar vermişler. Böylece krallık emin ellerde olacaktı.

Meredith'in dediğine göre ailelerimiz dolayısı ile Lord Aiden ile daha öncesin de görüşüyormuşuz ama hiçbir zaman yıldızlarımız barışmamış. Çocukluğumuzdan beri sürekli kavga edermişiz. Bu malum olay ve hafıza kaybına kadar böyle sürmüş. Hatta bu kuvvetli anlaşmazlıklar ve uyumsuzluklar nedeniyle Kayla nişanın bozulmasını defalarca istemiş ancak her seferinde kral tarafından geri çevrilmiş. Hafıza kaybı olayından sonra ise durumların düzeldiğini söyledi.

Utanarak çekinerek de olsa eski Kayla'nın kolay anlaşılmayan ve geçimi zor biri olduğunu söyledi. Bunu söylerken o kadar korkuyordu ki, kendimi gülmekten alamamıştım. Kayla meğer ne çok çektirmiş ve korkutmuş buradakileri. Ayrıca Meredith'in anlattıklarını duydukça Kayla'nın döneceğine dair umutlarım iyice sönmeye başlamıştı. Burada bu kadar mutsuz ve istemediği bir evlilikten ise , benim dünyamda yeni bir başlangıç şansı var. Benim de buraya gelme sebebim hemen hemen buna yakındı. Ancak ben kalıcı olacağını düşünmemiştim.Bu düşünce kafamdan hemen uzaklaştırdım. Umarım böyle bir şey gerçekleşmez.

Bunların haricinde Lord Aidan ile aramız zamanla düzeldi. Bana olan tavırla ciddi anlamda değişti ve yumuşadı. Sürekli görüşüyoruz ve geziler yapıyoruz. Bana krallığı gezdirip, usanmadan her yeri tanıtıyor ve pek kimsenin bilmediği mükemmel yerlere götürüyor. Arada bana olan dalgın bakışlarını yakalıyorum. Sebebini bilemesem de , bunun Kayla ile aramızda olan farklılıktan dolayı diye düşünüyorum. Onu bana bakarken her yakaladığımda hemen kafasını çeviriyor ve konu açarak olayı örtmeye çalışıyor.

Odamın kapısı çalınınca daldığım düşüncelerden sıyrıldım ve kapıdaki kişiye gelebileceğini söyledim. Meredith her zaman ki gülümseyen yüzüyle içeri girdi. Geçen süre içerisinde onunla bayağı yakınlaşmıştık ve onu gerçekten seviyordum.

"Prenses, Lord Aidan ile olan randevunuz için size yardım etmeye geldim." dedi. Ah doğru ya yakışıklıyla randevumuz vardı. Tamamen unutmuşum bunu.

Meredith!e başımı salladım gülümseyerek. "Tabi Meredith teşekkür ederim." Meredith gülümseyerek giyinme odama geçti. Ardından ben de onu takip ettim. Bir süre ne giyeceğime karar verdikten sonra Meredith'in de yardımıyla giyindim ve saçımı yapmasını izledim. Saçım bittiğinde dudağıma şeftali tonlarında bir ruj ve hafif bir allık sürdü. kendi dünyamda da fazla makyaj yapan biri olmadığım için burada ki kısıtlı imkanları dert etmiyordum.

İşimiz bittiğinde bir hizmetli Lord Aidan'ın avluda beni beklediğini söyledi. Hizmetliyi 5 dakikaya ineceğimi söyleyerek gönderdikten sonra aynadan kendime son kez baktım. Her şeyin iyi olduğuna emin olunca Meredith ile beraber odadan çıkıp avluya doğru ilerledik.

Bugün yakışıklıyla daha öncede gittiğimiz ve benim çok beğenmem üzerine tekrar gitmeye karar verdiğimiz peri şelalesine gideceğiz. Aidan'ın söylediğine göre eskiden şelalede su perileri yaşarmış ve şarkılarıyla insanları mest ederlermiş. Ancak nedendir bilinmez uzun yıllar önce bir anda kaybolmuşlar . Biz de bugün oraya piknik yapmaya gideceğiz. Bunu ben özellikle istedim ve yakışıklının bayağı şaşırmasına sebep oldum. Neden şaşırdığını sorduğumda ise;

"Sadece senin piknik yapmayı sevdiğini bilmiyordum. bu tarz şeylerden hoşlanmazsın sanıyordum." dedi. Ama anladığım kadarıyla bu isteğim onun da hoşuna gitmişti ve hemen kabul etti.

Avluya yaklaştığımızda, içimde son zamanlarda beliren ve sebebini bilmediğim bir heyecan ortaya çıktı yine. Son zamanlarda Aidan ile ne zaman görüşsem içimde bir şeyler kıpırdanıyor. Sanırım klasik kelebek hissi dedikleri bu olsa gerek ama bu çok saçma çünkü ben ondan hoşlanmıyorum. Hoşlanmamam da gerek zaten. Çünkü o benim değil ve asla olmayacak. Onun evleneceği asıl kişi Kayla.

Avluya geldiğimizde ve görüş açıma Aidan girdiğinde zarifçe gülümsedim ve eteğimi toplayarak hafif eğilip selamladım onu. O ise, tapılası gülümsemesi ile elimi tuttu ve hafifçe okşayarak üzerine yumuşak bir öpücük kondurdu. Bu yaptığı sayesinde zaten kıpır kıpır olan içim daha da çıldırdı ve kalbim boğazımdan çıkacak gibi oldu. O nasıl oluyor bilmiyorum ama hissettiğim tam anlamıyla buydu.

"Prenses , eğer hazırsanız gidelim mi?" dediğinde derin nefes alıp kendime gelmeye çalıştım ve başımı salladım onaylamak için. Şuan konuşabileceğimi sanmıyorum çünkü. Hizmetliler piknik için hazırlanan sepetleri at arabasına koyduklarında bizde o tarafa yöneldik.  Arabanın yanına geldiğimizde Aidan elini tutmak için uzatarak bana yardımcı oldu. Artık ilk zamanlarda tanıdığım kişiye göre baya farklıydı. Hala biraz alaycı ve kendini beğenmiş tavırları var ancak bunlar eskiye nazaran gözardı edilecek seviyedeler.

İkimizde bindiğimizde  araba hareket etmeye başladı. Aidan'a baktığımda yine bana bakarken yakaladım ama bu sefer bakışlarını kaçırmak yerine gülümseyerek bakmaya devam etti. Ben de ona gülümseyerek karşılık verdiğim de , "Bugün çok daha sade ve rahat giyinmişsin." dedi.

Evet , bugün piknik yapacağımız için rahat şeyler giymek istedim. Bu yüzden kabarık etekli ve rahatsız korseli elbiseler yerine deri tayt ve üzerine uygun salaş bir gömlek giyinmiştim. Saçlarımı da Meredith güzel bir örgü yapmıştı.

Endişeyle , "Kötü mü olmuş ? Daha rahat olacağımı düşündüğüm için böyle giyinmek istedim." dediğimde yüzünde ki gülümseme genişledi.

"Hayır tabi ki kötü değil. Hatta bence böyle çok daha güzel olmuşsun." dedi. Söyledikleriyle utanıp bakışlarımı kaçırdım ve kızaran yanaklarımı gizleme çalıştım.

"Teşekkür ederim." dedim mırıltıyı andıran sesimle. Göz ucuyla baktığımda hala gülümseyerek bana baktığını gördüm. Hemen kafamı pencereden tarafa çevirdim ve yolu izledim. yolun geri kalanı sessizlik içinde geçti. Araba durduğunda, Aidan önden inerek bana inmem için elini uzattı. Gülümseyerek elini tuttum ve aşağıya indim.

Aidan arabadan sepetleri alarak yürümeye başladı ben de onu takip etmeye. Ağaçlık yoldan geçerek yürüyorduk. Buralar o kadar güzel ki, keşke hiç gitmesem dediğim zamanlar olmuyor değil. Tabi ki bu maalesef gerçekleşemez çünkü bu hayat benim değil Kayla'nın. Aynı şekilde Aidan da onun. Anlayamıyorum, buradan ve Aidan dan neden kaçmak ister. Tamam ilk başlarda çok sert, alaycı ve kendini beğenmiş ama bir o kadar yakışıklı bir adamdı. Ancak şuan çok değişti tavırları bana karşı. Sanki asıl kişiliği buymuş da  , öbürü bir maske imiş gibi.

Şelaleye yaklaştığımızda düşüncelerimden arındım ve karşımdaki mükemmel manzarayı  doyasıya özümsedim. O kadar güzel ki her şey! Etrafta uçuşup öten kuşlar, ağaçlarda gezen sincaplar , şelaleden gelen dinlendirici su sesi...

NEVAWhere stories live. Discover now