19 ❦ üşüyen anılar ve kül olmuş duygular

Start from the beginning
                                    

Yüzüme umut verici bir gülümseme imza attığında aceleyle merdivenleri inmeye başladım, ve bir taraftan yanaklarımda kuruyan gözyaşlarımı siliyordum.

Gelmişti.

Bu kez unutmamıştı.

Okulun bahçesine çıkmak üzereyken sınıf öğretmenimin beni kolumdan tutup durdurması nedeniyle tüm dikkatim ona kaydı. "Erva kızım nereye koşuyorsun böyle? Düşeceksin. Velilerin geldiler mi?" Başımla sadece onu onayladığımda derin bir iç çekti.

"Neredeler?" Küçük parmaklarımla dışarıdaki kalabalığı işaret ettim. Sınıf öğretmenimin yüzünde gergin bir ifade hükümdarlığı ele geçirmişti.

"Hangisi?" diye dışarı bakınmaya başladı.

"Öğretmenim artık kolumu bırakırsanız gitmek istiyorum. Beni beklediği için üşüyebilir." Sakin bir tonlamayla konuşarak kolumu ondan kurtardım.

"Havalar çok soğuk değil ki, kızım. Merak etme üşümez. Sen hangisi velin onu göstersene bana, uzun zamandır görüşmüyoruz zaten."

"Hayır üşüyebilir. İlla üşümesi için havanın soğuk olmasına gerek yok. İnsan aç olunca da üşür, yalnız olunca da. O yüzden gitmeliyim."

"Neden?"

"Çünkü o çok yalnız."

Sınıf öğretmenimle kısaca vedalaşıp bahçeye doğru koşmaya başladım. Arkamda anlamayan bakışlarla sırtıma baktığını hissediyordum. Ama onun anlayıp anlamaması önemli değildi. Hiçbir şey önemli değildi şu an için.

Onun karşısına nefes nefese kalmış bir şekilde dikildiğimde avuçlarımı dizlerime yaslayıp soluklanmaya başladım. Kalbimin çarpıntısı sayamayacağım kadar hızla göğüs kafesime çarpıp, kaburgalarıma takılıyordu. Heyecanından kendi kendisini yaralamasına alışmıştım artık.

"Gelmeyeceğini düşünmüştüm." Sesimin üzerine çöreklenmiş tını son dakika uçabilen bir kuş kadar heyecanlıydı.

"O yüzden mi ağladın?" diye sakince sordu ve dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Yıldızların birleşerek bütün geceni yaratmaya çalıştığı parıltını, birisi onun gözlerine hediye etmişti sanki. Göz kapakları kapandığında tekrar tekrar canlanıyordu.

"Ağlamadım bir kere ben!" Dikleşerek yalan attım. "Sadece gözüme toz kaçmıştı."

Kolumdan tutarak aniden beni kendine çektiğinde şaşırdığım için bedenim kilitlenmişti. Kollarını belime dolayıp bana sıkıca sarıldı. Sanki kanatları kırık bir kuş beni sarmıştı ama kendine bile yetmiyordu ki daha.

"Sana söz verdiğim için geldim."

Sesi çözemediğim bir nedenden dolayı hüzünlü çıkmıştı. Kanımda dalgalanan endişeyi boş verip kafamı kaldırdım ve ona bakmaya başladım.

"Yalancı," diyerek koluna gelişigüzel geçirdim. "Sen sözlerini tutmazsın!"

"Sen çok biliyorsun." Sonunda güldüğünde kendimi çok iyi hissetmiştim. Bu yüzden neşe patlaması yaşayarak otuz iki diş sırıttım.

"Bilirim tabii. İnsanın senin gibi çokbilmiş, saman altından su yürüten arkadaşı oldu mu az bilmesi zaten mucize."

"Şimdiden pişman oldum sözümü tuttuğuma açıkcası. Ne çok konuşuyorsun? Hem senin dudakların falan kurumuyor mu bu kadar konuştuğun için?"

Ondan ayrılarak önden önden yürümeye başladım. Aklım sıra trip atacaktım bu yüzden arkamı dönüp ona bakmıyordum bile. O hep arkamdaydı zaten. Belki de tek inandığım gerçek buydu: o hep benimle olacaktı.

taç yaprağıWhere stories live. Discover now