113 28 1
                                    

Demirleri de kavradıktan sonra az biraz cesaret ve ardından görebiliyordum asfalt betonu. Bu kez korkmuyordum. Yaklaşık iki saat önce ismini hatırlayamadığım bir barın tuvaletinde damarlarıma enjekte ettiğim şey, engel oluyordu bütün korkularıma. O kadar çok korkmuyordum ki hiçbir şeyden, karşımda babamı görsem, çocukluğumu yediği midesini ucu kör bir bıçakla deşebilirdim. Derin derin nefes alıyor ve ağzım sulandığı için sürekli tükürüyordum. Yaşadığım sürece galip geldiğim tek şeyin kendi kendini öldürmek olmak çok sıkıyordu canımı. O an düşündüm. Neden kendi senaryomuzu yazıp oynayamıyoruz? Neden daha önce yazılmış bir hayata sıkıştırılmış bir beden olarak gönderildim? İki kilo altı yüz gram doğan bir çocuğun ağırlığı elli sekiz kiloya gelince, kendini dokuzuncu kattan aşağıya atacağı kısa metrajlı bir dizide neden başrol olarak kullandı beni Tanrı? Bilmiyorum. Okula geç kaldığı için koridorun başında zilin çalmasını bekleyen bir çocuğu andırıyordum. Sınıfa girince herkes bana bakar diye utanma korkusu, sınıfa girmezsem, Müdür’ün babamı arama korkusu. Ya yüzüm kızaracaktı ya da akşam eve gidince kemer darbelerine dayanamayan sırtım...
Ölümüme kaç dakikamın kaldığını bilmiyordum. Bir yandan da tuhaf sesler duyuyordum. Yalnız başıma zihnimdeki eklem ağrılarıyla baş etmeye çalıştığım bir gece, aslında bütün duvarların konuşabildiğini fark ettim. Aynalarla konuştuğum zamanlar, sesimi duyan duvarların içinde milyonlarca ceset olduğuna büyük oynayabilirim...

-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin