Akşam yemeğinden sonra onunla beraber çadıra döndüğümde bu çok tuhaftı, ne yapacağımı ya da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum çünkü ona karşı bir şeyler hissettiğim kesindi ve dürüst olmam gerekirse, yemekte beni yanına çağırması kesinlikle hoşuma gitmişti.Bana karşı yumuşak olması gerekmiyordu, koruyucular için işlerin nasıl gittiğini biliyordum.Beni bir köle olarak görmesi çok tuhaf bir şey olmazdı, çünkü öyleydim.Ama öyle davranmıyordu, beni ailesinin yanına oturtmuştu ve bunun büyük bir şey olduğunu biliyordum, tıpkı onunla beraber kalacağımı söylemesi gibi.Tüm bunların Mi-Cha'yla ilgili olduğunu biliyordum, onunla beraberken diğerlerinin onda görmediği bir şey gördüğüm içindi.Ben kıza nazik olduğum için bana böyle davrandığını da biliyordum, ama bunu bilmek bana her yumuşak davranışında kalp atışlarımın hızlanmasına engel olmuyordu.
"Gerçekten bir aptalım." biraz uzakta uyuyan lidere bakarak mırıldandım.Geldiğimizden beri ikimiz de hiçbir şey söylememiştik, sadece kıyafetlerini çıkarıp yatağına girmişti ve bunun en iyi seçenek olduğunu ben de biliyordum.
Meşalenin ateşi küçüldükçe yüzünü görmek daha da zorlaşıyordu ve bunun onun teşekkür etme şekli olduğunu anlayabiliyordum.Çünkü onu ilk gördüğümde kabileyi hareket ettirmesi için yalvardığım zamanlar bana attığı korkunç bakışları hala hatırlayabiliyordum, unutacağımı da sanmıyordum.Beni gerçekten öldüreceğini düşünmüştüm çünkü ciddiydi, bana güvenmiyordu.Bana inanmasını sağlayamasaydım beni gözünü kırpmadan öldüreceğini biliyordum.Onun ne kadar tehlikeli olduğunu çok iyi biliyordum, içindeki baba kısmı fazla derinlerdeydi ve oldukça gizliydi, Mi-Cha'ya bile zar zor göstermişti çünkü çocuklarının ölülerini gördüğünde bununla nasıl baş edeceğini bilmiyordu.
Kabiledeki en tehlikeli adam olduğunu biliyordum ve onunla aynı çadırda uyumak beni endişelendirmiyordu, ve bunun korkmam için asıl neden olduğunu biliyordum.
Youngbae bunun hakkında beni uyarmıştı, bunun ne kadar tehlikeli olacağından bahsetmişti ve Mi-Cha'nın şu an toprağın altında olduğunu düşününce, haklı olduğunu da biliyordum.Ama daha önce bu kadar güvende hissetmediğimi de biliyordum.
"Yani?"
"Yani?" Ona bakarken parmaklarımla oynamaya devam ettim.Önceki günler gibi ondan erken uyanmıştım ve diğerleri kahvaltıyı çoktan getirmişti.Artık benim almam gerekmiyordu ama yine de aynı çadırda uyuyor olmamız beni fazlasıyla geriyordu.Bu ilk kez olmuyordu ama bana güvendiği anlamına geliyordu, ve bu çok önemliydi.
"Lanetinle ilgili."
"Ah." Dudaklarımı birbirine bastırıp yemeğini yerken ona baktım.Birkaç gündür aynı çadırdaydık ama pek konuşmuyorduk, kızının acısını unutmak için kendini meşgul tutuyor gibi görünüyordu ve ben de ona yardım etmek için sessiz kalmaya devam ediyordum.
"Ji Hee onu incittiğini söyledi."
İç çekip gözlerimi devirdim ama tepkime şaşırıp kaşlarını kaldırınca suratımı astım.
"Yalan mı söylüyor?" Ciddi bir tonda sorunca bundan hoşlanmadığımı söyleyemezdim.Çünkü Ji Hee çocuklarını incitenin ben olduğumu söylediğinde de böyle yapmıştı.
"Hayır, yaptım." mırıldandım. "--canını yaktım."
"Neden?"
"Farketmedim." yalan söylemekten başka çarem olmadığı için yere bakarken mırıldandım.Ji Hee'yi bilerek incittiğimi söylemekten korkmuyordum, ama nedenini sorduğunda bunu açıklamak kesinlikle kolay olmazdı.
"O gece yaptığın gibi bir şeyden mi bahsediyorsun?"
Başımla onayladığımda onu ağlarken görünce iyi hissetmesini sağlamaya çalıştığım zamanı kastettiğini biliyordum.