Halsey- Lie
Merhaba! Öncelikle bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyorum. Bir önceki geriye dönüş bölümünde herkes finale 5 bölüm kaldığını sanmış ama öyle bir şey yok arkadaşlar. Sadece 5 tane geriye dönüş bölümü olacak ve bunlar belirli aralıklarla, belli olaylardan sonra yayınlanacak. Hikayede ki önemli olan her karakter için bir tane. İlki Jimin'indi. İkincisi kimin olur göreceğiz ve bunun dışında hikaye normal seyrinde devam edecek. O geriye dönüş bölümleri geçmiş ve gelecek arasındaki bağlantı için önemli.
Onun dışında son zamanlarda fazla bölüm attım sjdkflgsjdkfl Bunlar benim size bayram hediyem olsun. Bir de Unlade adında bol miktarda seme jimin içeren yeni bir hikayeye başladım. İlgilenenler ona da bakabilir.
Sizi seviyorum. Ve bol bol yorum istiyorum. Keyifli okumalar :*
34-Artık senden daha fazlasını bekle(m)iyorum.
HOSEOK
Zaman. Zaman aleyhime işliyor, zaman bir çırpıda her şeyi yok ediyordu. Anların önemi, o anın ne kadar bir süreye yayıldığı ile ölçülüyordu. Hiçbir şey sonsuza kadar sürmüyordu. Kimsede bir şeylerin sonsuza kadar sürmesine uğraşmıyordu zaten. Akıp gitmesine izin vermek bunun kolay yoluydu. Akıp giderken arkasından bakmak, veda etmek. Yapamayacağımı bile bile bunu yapmaya çalışmak... Fakat ben bunun tam aksiydim. Başından beri ihtiyacım olan şeyi, ihtiyacımız olan şeyi biliyordum. Birbirimizden başkasına ihtiyacımız yoktu. Denemiştik. Başaramamıştık.
"İyi misin?" Koşar adımlarla giden Jimin'e bakmıştım. Taehyung iki büklüm olmuş bir şekilde dudağını tutarken yumruğun etkisiyle afallamıştı. Ben de afallamıştım. Birden bire hazırlıksız bir şekilde yakalanmıştık ve Yoongi'de bir çırpıda yanımızdan geçip onun peşinden yürüdüğünde bir şeylerin onlar için ters gittiğini fark etmiştim. Umrumda değildi. Şu anda hiçbir şey umrumda değildi.
"Siktir be!" dedi doğrulurken. "Gördü beni. Jungkook'a söyleyecek." Sesindeki endişe, korku beni hazırlıksız yakalamıştı. Ben de korkuyordum. Deli gibi korkuyordum hem de.
"Hala Jungkook diyorsun..." dedim, gülerek. "Hala o..." Sözlerim yarıda kesilmişti. Bakışları bana çıktığında yüzündeki ifadeyi tanıyordum. Bu konuşma berbat bir yere gidiyordu, konuşmak istemiyordum artık.
"Zorlama." dedi bana. Elleri titriyordu. Gözlerini kapatmış, sakin olmaya çalışıyor fakat başaramıyordu. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Onu kaybetmekten korkuyordu, biliyordum. Kaybetme korkusu oluk oluk yakıyordu insanı ve kaybetmek her zaman kaçınılmaz son oluyordu. Biz kaybederdik. Ne zaman kazandığımızı görmüştü ki? "Bunu konuşmak istemiyorum artık. Son kez buradayım. Son kez senin için geldim. Bir daha buraya adım atmayacağım." Kocaman bir kahkaha atmıştım ve elimi omzuna koymuştum. Bakışları omzumdaki elime odaklanırken kendiyle verdiği en büyük savaşa şahitlik ediyordum.
"Ciddi misin sen?" demiştim. "Taehyung, sen buradan kopamazsın. Dönüp dolaşıp geleceğin yer burası." Alaya vurmaya çalışmak çok zordu. Çünkü içimde ilk defa büyük bir korku filizlenmişti. Biz her zaman birbirimizin ailesi olmuştuk. Ne olursa olsun birbirimizin yanındaydık ve şimdi o gitmek istiyordu.
"Hayır." dedi, sesi oldukça netti. "Artık olmaz. Olmayacak. Ona söz verdim." Yumruklarını sıkarken benimde omzundaki parmaklarım sıkılaşmıştı. İzin veremezdim. Onu kaybedemezdim. Onu kaybedersem kimsem kalmazdı. "Beni bırakacak mısın?" diye fısıldadım gözlerinin içine bakarken. "Sana vurduğum için mi?" Gözlerinden buğulu bir ifade geçti, birbirimizin gözlerine bakmaya devam ettik ve o an onun için bir şeylerin koptuğunu anladım.
