"Nasıl görünüyor?"
"Uhh..kahverengi."
Gülmeye başlayınca hızla elimle ağzımı kapattım.
"Kahverenginin neye benzediğini bilmiyorum." Mi-Cha da benim gibi gülerek söylediğinde eğleniyor gibi görünüyordu. "Tekrar dene!" Jiyong'un omzunu dürterek söylediğinde biraz düşündüğünü gördüm.Göle yakın bir yerde yeşilliklerin üzerinde oturuyorlardı ve ben de onlarla beraberdim çünkü çadırıma koşup beni sürüklediğinde ona hayır diyebilecek gücüm yoktu.
"Şu an gördüğün renk siyah ve kahverengi siyaha yakın bir renk.Çamur gibi---biraz iğrenç." Mi-Cha gülerken başıyla onayladığında neden bahsettiğini anlıyormuş gibi görünüyordu.
"Ve bu!---Bu nasıl görünüyor?" Avucundaki ahududuları sallarken sordu. "Ne renk?"
"Kırmızı." Jiyong'un ona bakarken gülümsediğini farkettiğimde yüzüne çok uzun baktığımı farkedip öksürmeye başladıktan sonra kafamı Mi-Cha'ya çevirdim.Hala önceki olay yüzünden utanç duyuyordum ve o ufak kız çadırıma koşup beni çağırana kadar Jiyong'la konuşmak zorunda kaldığım durumlardan sıyrılmak konusunda gayet başarılıydım.
"Kırmızıyı biliyorum!" Kafasını kaldırıp onun olduğu tarafa baktığında gerçekten Jiyong'a bakmak istiyor gibiydi.
"Ateş kırmızı---ve o tarz şeyler.Kırmızı dikkatini çeker ve bir sürü kırmızı şey vardır---Kırmızı dur demek!--tehlikede olduğun anlamına gelir ve---uyarı gibi!" Fazla yüksek sesle ve hızlı konuştuğunda Jiyong'u etkilemeye çalıştığı çok açıktı ve onun da bunu farkettiğini görebiliyordum.
"Vay canına..Bir sürü şey biliyorsun."
"Evet." Gurur duyan bir ifadeyle söyledi.
"Ve eğer utanırsan ya da fazla sıcak olursa, yanakların kırmızı olur." Jiyong elini kaldırırken eklediğinde onun yanaklarına dokunacağını düşünmüştüm ama tereddüt ettikten sonra elini geri çekti.
"Seungri gibi, o çok fazla kızarır." Ona baktığımda alay etti ama onu gördüğüm için konuyu değiştirmeye çalıştığını biliyordum.
"Gerçekten mi?---Seungri nasıl görünüyor?" Mi-Cha heyecanla sorduğunda onun da Jiyong'a çok yaklaşmadığını görebiliyordum, hala onu bıraktığım yerde oturuyordu.
"Aptal gibi görünüyor."
Gözlerimi devirdiğimde Mi-Cha kıkırdadı.
"Hayır! O iyidir!" Beni bulmak istiyor gibi elini uzattığında elini tuttum.
"Tabii ki öyleyim." Sırtını koluma yaslarken gülmeye devam etti, yüzü hala Jiyong'a dönüktü.
"Seunghyun seni arıyordu." Aniden Ji Hee bize doğru yürüdüğünde Jiyong'un yüz ifadesinin değiştiğini görebiliyordum. "Seninle bir şey hakkında konuşması gerektiğini söyledi."
Mi-Cha'nın yerinde kıpırdamaya başladığını hissettiğimde rahatsız olmuş görünüyordu.Bu sesin annesine ait olduğunu biliyordu, büyükanne onunla annesi hakkında konuştuğunu söylemişti ama ne konuştuklarını bilmiyordum.
Mi-Cha annesi hakkında sorular sormuyordu ve Ji Hee bir kızı yokmuş gibi davranıyordu.
"Gitti mi?" Birkaç adım sesi duyduğunda sordu.
"Evet, gitti." Jiyong dönüp bir şey söylemek üzereyken yalan söylediğimde şaşırıp bana baktı. "Neden? Daha fazla kalmasını mı istiyordun?"
Mi-Cha sonunda rahat edip kafasını kucağıma yaslayana kadar kıpırdamaya devam etti ve Jiyong gittiği için üzülmüş gibi iç çekti.
"Mavi, değil mi?" Göremediği gökyüzünü işaret ederek söylediğinde Jiyong kaşlarını çattı. "Ona yarın maviyi soracağım."