Gözlerimi açmaya çalışırken başımın arkasında güçlü bir ağrı hissettim ama birkaç denemeden sonra sonunda acıya rağmen gözlerimi açtım.
Kendi çadırımdaydım ve etrafta kimse yoktu.Ensemi tutarken neler olduğunu hatırlamaya çalıştım ama bayılmadan önce hissettiğim olağanüstü acı dışında bir şey hatırlamıyordum.
Ayağa kalkmaya çalıştığımda şaşırtıcı bir şekilde iyi olduğumu farkettim, en azından ölecek gibi hissetmiyordum.Kafamı çadırın dışına çıkarıp neler olduğunu görmek istediğimdeyse sabahın erken saatleri olduğunu anladım.Kuşlar ötüyordu ve birkaç adam göle gidiyordu.Benim çadırıma yakın bir kadın muhtemelen ava gidecek olan eşi için bir çeşit kıyafet yapmaya çalışıyordu.Böylece etrafa bakmak garipti, sanki tüm bunlar benim başıma gelmemiş gibi hissettiriyordu.Sanki her şey yolundaymış gibi.
"İçeride kal."
Sanki.
Adamın biri beni sertçe içeri ittiğinde çadırdan dışarı çıkmak üzereydim.
"Ne?
"İçeride kal dedim."
"Hey--dur!" Ayağıma vurduğunda hemen bacaklarımı içeri çektim çünkü bu kesinlikle acıtmıştı.
"Dışarı çıkmaya iznin yok."
"Ne?---Neden?"
"Neden hala ölü değilsin ki?" İç çekip bıkkınlıkla söylediğinde kaşlarımı çattım. "Bir sıçana bakıcılık yaptığıma inanamıyorum." gözlerini devirdikten sonra tekrar dışarı çıktı.
"Cidden---en azından bana neden içeride kalmam gerektiğini--"
"İçeri gir, sıçan!" Kafamı çıkarmak üzereyken birden bire çadıra vurunca hemen kafamı tekrar içeri soktum.
"Ama--"
"Sanki bu yeterince kötü değilmiş gibi." Kendi kendine mırıldandığında pes edip yere oturdum.
Hiçbir şey anlamamıştım, bunu Jiyong mu yaptırmıştı? Ama bu hiç mantıklı değildi ve--
"Oh--Oh!" Küçük masanın üzerinde duran suyu görünce ne kadar susadığımı farkedip hızla masaya doğru koştum ve neredeyse hepsini içtikten sonra yüksek sesle nefes verdim.
"Sakin ol."
Duyduğum sesle kafamı hemen diğer tarafa çevirdim ve liderin içeri girdiğini gördüm.
"Hey!---Ben--ben şimdi uyandım ve---o adam dışarı çıkamayacağımı söyledi ve yani--"
"Otur."
Ona bakmaya devam edince kaşlarını kaldırdı.
"Hala ayaktasın."
Hemen oturdum, onu sinirlendirmek hoşuma gitmiyordu.
"Şimdi, neler oldu öyle?" Birden bire karşıma oturup sordu.
"Ben ne zamandır burada--"
"Üç gün."
"Oh." Parmaklarımla oynamaya başladım.
"Orada neler oldu?" Bana baktığında hızla kafamı eğip bakışlarımı kaçırdım. "Büyükannem bunun Youngbae'nin hatası olduğunu çünkü sizi bu konuda uyardığını söyledi."
İç çektiğini duyana kadar bir şey söylemedim.
"Bir anlaşma yaptığımızı sanıyordum, bana her şeyi anlattığın kısmı göremiyorum."