Ai no Chikara - Aşkın Gücü (Yaoi)

⑀Ai no Chikara 1. Bölüm⑀

''Hey, Saki, sana diyorum!''

''E-efendim?'' gözlerimi daldığım pencereden ayırdım ve Shin'e baktım. Birinci dersin başlamasına daha çok vardı, bu yüzden koridorun başında dikilmiş hafta sonu yapılacak olan rock konseri hakkında konuşuyorduk ancak okul kapısından giren kişiyi gördüğümde Shin'i dinliyormuş gibi yapıp pencereden dışarıya bakmaya başlamıştım. Tabii Shin'in bunu fark etmesi uzun sürmemişti.

''Black Veil Brides, bu Japonya'ya ikinci gelişleri olacakmış diyordum.''

''Oh, öyle mi?'' Lanet olsun, gözlerimi dışarıdan alamıyorum.

''Kime bakıyorsun?'' Shin de kafasını cama çevirdi ve bakışlarımı takip etti.

''Vay canına, yeni çocuğa bak sen.'' Islık çaldı ve konuşmasına devam etti,

''Dostum, bu çocuk benim kızlar üstündeki etkimi bozabilir.'' Bana ela rengindeki gözleriyle baktı ve aynı anda güldük. Shin buradaki ve birlikteki en yakın arkadaşlarımdan birisiydi. Birlikte çok fazla –çok çok fazla- macera ve tehlike atlatmıştık, birbirimize hep destek olmuştuk. O kesinlikle sahip olabileceğim en iyi dostlardan bir tanesiydi, çapkının teki olması dışında hiçbir kötü huyu yoktu. Ders zili çalınca ikimiz de sınıflarımıza doğru yürümeye başladık. Onun sınıfı karşı binadaydı.

''Teneffüste görüşürüz dostum.''

Gittikçe kalabalıklaşan sınıfa girdim ve en arkanın bir önünde, cam kenarında olan sırama oturdum. Kitaplarımı çantamdan çıkartırken sınıftan yükselen hayranlık nidaları ile başımı kaldırdım. Tahtanın önünde daha beş dakika önce pencereden seyrettiğim çocuk duruyordu. Siyah okul forması üstüne tam oturmuştu, kırmızı kravatını gevşek bırakmıştı. Uzun boyluydu ve hafif kaslı bir yapısı vardı. Teni bembeyazdı ve dudakları soluk bir renkteydi, keskin yüz hatlarına ve simsiyah saçlara sahipti. Ve sonra gözlerine baktım... Gözleri kırmızıydı, çok güzel bir kırmızı. Tanrım, bu çocuk insan olamaz. Bir dakika... Yoksa? Evet, o bir kovulmuş. Kafamın içinden geçen ses ile ürperdim ve hala onu incelemekte olduğumu fark ettim. Sakin ol, hiçbir şey belli etme. Kafamı tekrar kitaplarıma eğdim. Ortamdaki duyguları ve gelecekte gerçekleşecek olayları sezmek gibi Tanrı vergisi bir yeteneğim vardı, bunun içine insan olmayanları hissetmek de dahildi.  İlk önce Shin'e ve gruba, sonra merkeze bunu bildirmem lazım. Matematik kitabımdan tahtada yazan sayfaları açtım ve elime bir kalem alıp soruları çözmeye çalıştım. Denklemlerden nefret ediyorum. Bir yandan da göz ucuyla onu izliyordum. Kovulmuş, ona hayranlıkla bakan kızları ve hatta erkekleri umursamayarak arka tarafa doğru yürüyüp sağımdaki sıraya oturdu. Kafasını bana çevirdiğinde gözlerimi kaçırdım. Tanrı'ya ihanet eden bir melek için fazla kusursuz. Sonunda sensei sınıfa girdi ve sınıftaki mırıldanma sesleri kesildi.

''Evet, görüyorum ki aramıza yeni birisi katılmış. İsmin nedir öğrenebilir miyim genç adam?'' Sensei gözlüklerini düzeltti ve yeni çocuğa baktı.

''Bana Dark diyebilirsiniz, ilk ismim.'' Dark bunu öyle gizemli bir tonla söylemişti ki sınıftaki herkesin ürktüğünü hissedebiliyordum.

''Hoş geldin Dark-kun!'' Sınıftan yükselen sesler tereddüt doluydu ancak bu Dark'ın pek de umurunda değil gibiydi. Dark İngilizce'de karanlık demek, ne kadar da havalı.

''Buraya nereden geldin Dark?'' Senseinin gelecek cevabı merak ettiği belliydi.

''İngiltere.'' Dark rahatsız olmuş gibi kıpırdandı, bu sohbeti bir an önce bitirmek istediğini işaret eder gibiydi.

Japonya'da bulunan İngiliz bir ihanet meleği ha? Harika. Aslında onun İngiliz olduğunu konuştuğu ilk andan anlamıştım. Japoncayı neredeyse kusursuz konuşsa da birkaç ufak hata yapmıştı, sadece benimle aynı eğitimi gören kişilerin anlayabileceği hatalar. İngilizce dil bilgim çok iyi bir seviyedeydi çünkü İhanet Avcıları Birliği, dövüş ve silah eğitiminin yanında ek ders olarak farklı ülkelerin dillerini de öğretiyordu. Bu eğitim, karşımızdaki kovulmuş meleğin yaşamış olduğu ülkeyi belirlemede, bazen görevler için yurt dışına gönderildiğimizde ve hatta başka bir ülkede yaşamamız gerektiğinde işe yarar oluyordu.