"Aaaaaaa yakalayamaz ki yakalayamaz ki!"
"Getir onu buraya! Seni küçük-! TANRIM CİDDEN!"
Dükkanın kapısını arkamdan kapatıp elinde yeni aldığım saksıya sıkıca sarılan ve onu kaçıran küçük şeytana öfkeyle bağırdım. "GEL BURAYA!" Ve böylece maratonumuz başladı.
Ben Park SeoNeul. Daha birkaç gün önce işi hasta büyükannemden devraldığım bir çiçekçide çalışıyorum. Aynı zamanda üniversiteye gidiyorum fakat bu senemi maddi sıkıntılardan dolayı dondurdum. 19 yaşındayım (20 yaşıma basmak üzereyim) ve hâlâ bir saksı uğruna velet kovalıyorum.
Ne kadar güzel!
Ayaklarımın altından alev çıkarcasına kaldırımda koşarken insanlara çarpıyordum. "Özür dilerim! Afedersiniz! Çok pardon!" Hava güneşliydi ve beyaz bulutlarla kaplıydı, yani güzel bir gün olabilirdi. Kuşların cıvıldaması ve arkadan açtığım Mac Demarco şarkılarıyla huzurumu sağlayıp çiçeklerimi sulayabilirdim.
"KANGSU! HEMEN GEL BURAYA!"
5 metre önümde koşan küçük canavar kuzenim arkasını dönüp tükürükler saçarak dilini çıkardı. Ve önüne dönüp sol dönemeçe girdi.
Ben de sol dönemeçe saptığımda birden bire solumda beliren motorla yerimden sıçradım. Zaten güzel geçmesi gerekirken son derece koşuşturmayla başladığım günde bir de motor çarpıyordu.
Sinirle bana çarpmadan ani fren yapan motorun gidonuna bir tekme savurdum. Sürücünün eli kaskına giderken ona bağırdım. "Önüne bak be adam!" Ve bir şey demesine izin vermeden koşmaya devam ettim.
"Tanrım beni nelerle sınıyorsun?"
Küçük şeytanın izini kaybetmiştim.
Sakin olmak adına ellerimle yüzümün önüne gelen saç tutamlarını geriye ittirip üzerimdeki şortlu tulumumun askılarını ve içimdeki beyaz tişörtümün kayık yakasını düzelttim. Bağcıkları çözülen ADIDAS SUPERSTAR'larımı görüp ufladım ve eğilip bağladım. Ardından elimde dükkanın anahtarıyla sallana sallana, aynı zamanda söylenerek geri dönmeye başladım.
Teyzem ünlü bir yayın evinde kitap kapağı tasarımcılığını yapıyor. Beni çok sever, ben de onu çok severim. Ve meşgul olduğu hafta sonları benden 8 yaşındaki kuzenim Kangsu'ya göz kulak olmam için rica ediyor. Ben de canım tatlı teyzemi kıramıyorum ve "Şeytan İle 9 Saat" adlı bir film içerisinde yaşamaya mahkûm oluyorum.
ŞEYTAN İLE 9 SAAT
(9 HOURS WITH DEVIL)
Tür: Korku / Gerilim
Imdb puanı: 9,2Teyzemin kocası, eniştem ise uluslar arası gemilerde aşçılık yapıyor. Çoğunlukla evde olamadığından dolayı Kangsu'nun özlemini şımarıklık olarak yansıttığını biliyordum. Eniştem ve teyzem gerçekten pamuk şekerin beden bulmuş haliydi. Aynı şeyi Kangsu için söyleyemezdim.
Sağa döndüm ve geldiğim kaldırımlarda aynı bir araba gibi geri vites yaparak ilerledim. Az kalsın bana çarpan motordan ve motorcudan hiçbir iz yoktu.
Beyaz ve duvarlarının 4'te 3'ü camlarla kaplı, bahçesinde çeşit çeşit çiçekler ve fidanlar bulunan dükkanıma geldiğimde beyaz çitlerin kapısından geçerek bahçeye girdim. Çitlerin üzerindeki büyük ve mor let ışıklarla kaplı beyaz tabelaya baktım. Violet Çiçek. Islık öttürerek ve güneşten gözlerimi kısarak anahtarla kapıyı açarak hava girmesini sağladım.
Dükkanın iç dizaynı sade ve beyaz tonlarıyla kaplıydı. Çok açık gri parkeler, kırık beyaz duvarlar ve beyaz raflarım vardı. Tezgahım ise beyaz olmasına rağmen boyalarımla çizdiğim çiçeklerle kaplıydı.
Tepeden aşağı camla kaplı duvarlarımın dibinde ise çeşitli ağaç fidanları ile büyük bitkiler vardı: Mandevilla, Laguna, Begonvil, Crizantem, Aleovera, Begonya... Raflarımda kaktüsler ve daha çok saksılık bitkiler vardı. Kenarda duran radyodan ve müzik çalarımdan çalan müzikler ya Mac Demarco ya da Declan McKenna oluyordu. Yumuşak ve vintage şarkılar seven biriydim, elimde değildi.
Tezgaha çıkıp oturdum ve arka cebimden çıkardığım telefonumdan Harry Potter'ın Hogwarts Mystery oyununu oynamaya devam ettim. Kangsu eninde sonunda buraya dönecekti ve o zaman şeytanı kutsal suyla yıkayacaktım.
Ben oyun oynarken size bilmeniz gereken şeylerden bahsetmeye devam edeyim.
1 Mayıs 1999 doğumluyum. 1 Mayıs 2003 'de olan bir deprem sonucu annem, babam ve ablam enkaz altında can verdi. Ben o sırada kreşte doğum günümü kutluyordum. Baya dramatik değil mi, doğum günümde evimiz yıkıldı ve ailemi kaybettim.
Her neyse, sonra teyzemler beni yanlarına aldı. Arada büyükannem de beni yanına istiyordu o yüzden hafta sonlarını büyükannemle geçiriyordum. Gerçekten, beni ailemi aratmayacak kadar iyi yetiştirdiler ve bana çok iyi baktılar. Onlara çok şey borçluyum.
Lise sona kadar her şeyim harikaydı, gerçekten. Ama sonra 18 yaşıma bastım ve para ihtiyacımı kendim gidermem gerektiğinin farkına vardım. Her türlü masraflarda zengin teyzemler zaten bana yardım etmişlerdi ama ben artık 18 yaşındaydım. Kendi ayaklarımın üzerinde durmalıydım.
Böyle düşünerek hata ettim tabii.
Para almayı kestiğim 2. hafta açlıktan ölüyordum ve kampüsüme yakın olduğu için tamamen büyükannemde kalmaya başlamıştım. Büyükannem de teyzem gibi bana acıyıp para verecek tipten birisi değildir. Gerçekten inatçı ve çetin ceviz bir kadındır. Bana para vermedi. Ama bana iş teklif etti ve büyükannemin yanında çalışmaya başladım. Çırak olarak.
Üniversite ilk başlarda iyiydi, hem İngilizce öğretmenliği hem de Güzel Sanatlar derslerini alıyordum. Fakat her şey mahvoldu. İlk üniversite yılımın 2. yarısında çöküş yaşadım ve üniversitemi dondurdum. Çünkü hem bir kafede yarı zamanlı olarak çalışıyordum hem de büyükannemin çiçekçi dükkanında getir götür işlerini yapıyordum. Zamanım ve enerjim kalmıyordu. Ve ben senemin ilk yarısından sonra evde kriz geçirmiştim. Bu yüzden dondurmaya ve adam gibi para biriktirince devam etmeye karar verdim.
Büyükannem şeker hastası ve oldukça yaşlandı. O yüzden geçtiğimiz günlerde bana artık dinlenmek istediğini söyleyerek anahtarı tabiri caizse yüzüme fırlatmıştı. "Artık Violet senin, dükkanıma iyi bak. Arada kontrole geleceğim haberin olsun."
Henüz ilk kontrolüne gelmemişti ama oldukça iyi idare ettiğimi düşünü-
DIIT!
Aniden gelen korna sesiyle başımı kaldırdığımda gördüğüm manzarayla kızsam mı ağlasam mı bilemedim.
Telefonumu bırakıp tezgahtan indim ve bahçemin ortasında duran motora doğru ilerledim. Kaputuna tekme attığım motor, üzerinde kasklı genç ve şeytan Kangsu ile çiçek bahçemin tam ortasında duruyordu. Birkaç çiçek ezilmişti. Dişlerimi sıktım.
Genç, kaskını çıkarttı ve elini salladı. "Selam komşu."
Hay sikeyim.
***
İlk olarak Violet adı vionexa için. Fetish'te de barın ismiydi, burada da çiçekçi oldu işte. Kültür farkı.
1 Mayıs 2003 yılında olan deprem gerçek bir olay, belki biliyorsunuz bingölde oldu, doğum günümdü ve evet, evimiz yıkıldı. Allah'a şükür hayattayız.
İLK BÖLÜM NASILDI SİZCE?
Giriş olduğu için böyle bir şeylerden bahsettim ama diğer bölümler daha iyi olacak emin olun.
Sınavlarım başlıyor bir dahaki bölüm ne zaman gelir emin değilim sorry.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Florist And Tattoo Artist
Fanfiction• Yukhei, serseri bir dövmeci. SeoNeul ise onun karşısında çalışan bir çiçekçi. ❝ Hâlâ Green Day tişörtleri giyen serseri bir dövmecinin çiçeklerime attığı lafları zerre kadar umursamıyorum, Wong Yukhei. ❞ © dububaoziㅣwong yukhei [lucas nct] ▪s...